Onu size “çıplak” hâliyle gösterebilmenin imkânsızlığıyla kıvranırken, bunu kimseninkine benzemeyen kendi “çaresizliğimle” yapabilme ihtimalinin bile başımı döndürdüğünü, en çok bu mucize için yazıya tutunduğumu söylesem inanır mısınız? Bunu isterdim gerçekten. Hikâyeleri kalp bilgisiyle idrak edebilenler, gerçeğin anlatıldığı anda bozulan, parçalanan hücrelerine rağmen yazı sanatının ışıltılı galerisinde dolaşmayı severler...
Sır, gösterişli cümlelerde, her okunuşta başka bir renge bürünen menevişli tasvirlerde, yazarın göstermekten hoşlandığı ustalığında, bilgiçliğinde değil, insanın mesafelerle, zamanla, mekânla, koşullarla, manayla değişen yolculuğunda gizlidir. Siz de pekâlâ biliyorsunuz. Başkalarına büsbütün trajik görünen bir hayat, onu içeriden kemirerek yaşayan biri için benzersiz bir serüven olabilir. Tersi de geçerlidir elbet. Size sıradan hayat hikâyesini anlatan birini, her gün farklı parçalarla büyük bir yapbozu tamamlayan çocuk hayretiyle dinleyebilirsiniz. Çocuk bakışı hayal gücünün sınırsızlığıyla kuşatılmış masal kahramanlarınınki kadar sonsuzdur. Nereye dönse yüzünü, orayı henüz çürümemiş bir merak dürtüsüyle genişletir. Parmakları vahşi orman kokar, teni eflatun olur, gürültüyle çarpan nabzı tenha bir meyve bahçesi kadar sessizleşir kimi zaman. Acılardan, nedensiz sevinçlerden mavi kuşlar yapıp meleklerine gönderir. Kendi masum dalgınlığında kaybolur. İlk hayranlığın tedirginliğinde henüz keşfetmediği “aşkıyla” kuralsız, kusursuz, ölçüsüz bir ilişki kurar.
Sonra bütün hayaller, çiçek dürbününün ardından görünen alacalı, karmaşık desenli resimler gibi birbirinin içinde erir. Çocuk uydurduğu masalda hakikatini görür. Orada yarattıklarıyla yeniden doğar. Kendi varoluşuna inanmak başkalarına da bunu inandırabilmek için kimsesiz kedilerin, kör bir denizcinin, altın tozlu buğday başaklarının “kahraman” olduğu acayip hikâyeler anlatır.
Dünyayı o çocuk bakışıyla seyreden kocaman adamların, kadınların öncelikli derdi “yazar” olmak değildir. Ömrü boyunca sarp uçurumlardan aşağıya sarkıp kayalara yontulmuş “insan izlerini” görmek, daha doğarken kopan o eksik parçayı bulmak için avuçlarında sıkıca tutarlar kalemlerini. Var olanı anlatmak için değil ifade edilemeyenlerin üstündeki buz çiçeklerini kırıp altındaki renkleri göstermek için yazar onlar.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta