Bütün güzellikleri unuttum bu Eylül'de,
Tüm yaşanmışlıklara kocaman bir çizgi çektim,
Ah be zalim felek! Hani ben de gülecektim?
Canımın özü bildiğim sevenlerim olacaktı,
Oysa canımı en çok Can dediklerim yaktı,
Mihrabım dediğim bile buruk bir iz bıraktı...
Bilmem hangi duam eksik kaldı da yaradana,
En ağır cezayı en sevdiğimden verdi bana,
Uğruna savaştıklarım kuruttu gözüm yaşını,
Bu yüzden hep kaybettim kaderle savaşımı.
Ne çok canım akıp gitti yüreğimden boş yere,
Hangi canımı verip çıkacağım son sefere?
Hangi hain gecenin sabahı doğar güneş bahtıma,
Hep vefasızlar mı oturacak gönül tahtıma?
Çözmediğim sırrı mı kaldı da insan denenin,
Gözlerinden ruhunu okuyamıyayım senin,
Çekmediğim çile mi kaldı ki korkutsun beni,
Hiç bir ateş yakmıyor vefasızlık kadar teni,
Hiç bir yağmur ıslatmıyor sevda kadar sırılsıklam,
Bütün Aşklar Hüznünden ölür, sevmekten bıksam.
Tüm güller boynunu büker vakitsiz Sonbaharda,
Sensiz benim her mevsimim Sonbahar art-arda...
Haydi artık göster yüzünü Kardelen çiçek,
Fani ömrüm nihayetsiz hasretlerle mi geçecek,
Bak duy şimdi, söylerken sana yazdığım şarkımı,
Gelmesen de rüyama gir, kır feleğin çarkını.
Ben gelemem istesem de, Şair artık özgür değil,
Yoksa kovsan da gelirdim kapına, bunu böyle bil...
Sırmaları dökülmüş süslü-püslü insanlığın,
Faili Meşhur iyilikler tarih olmuş bu zamanda,
Leyla-Mecnun masalı kalmış buzul çağında,
Bu eski şarkı da neyin nesi bu gün dudağımda?
Sevda şimdi yalancı dudaklarda "çakma" Aşkım sözü,
Bal tadında aşkların küllenmiş çoktan közü,
Bu kaçıncı isyanı içimdeki çocukluğun,
Hüsranla bitti bu gece de yakamozların dansı,
Ne kaldı ki öykümüzden geriye "insansı"...
Firari mutluluklar "kuru üzüm" tadında,
Gülümsemeler adeta silah zoruyla gibi,
Huzur dediğimiz şey, kimbilir kimin nasibi,
Kalemim bile çoktandır kelimelere küs kaldı,
Gözümden düşen son damla yaşı, rüzgar çaldı.
Issız yalnızlığımın buz gibi kolarında ben
Hiç bir hatıramı hatırlayamadım senden,
Sen gittiğinde küstü Kırmızılarım Morlara,
Hep hasretin sebep gülüm ruhumda anaforlara,
Kukumavlar mesken tutmuş sahilde kulübemizi,
Kalmamış duvarlarında çizdiğim kalplerin izi...
Tarifsiz duyguların kıskacındayım buralarda,
İçimin buzullarını eritmiyor güneş var da,
Parmaklıklar arkasında herkesin derdi büyük,
Acılar koymuyor ama, sevgiler yüreğime yük.
Taşınmıyor ki yürekte omurgasız sevdalar,
Kimbilir daha sırada görecek ne günler var.
Ne çare şimdi mekanım dört duvar-iki pecere,
Bir de yalnızlığımın gölgesi düşen yere.
Bedenim tutsak olsa da fikrim hür yine,
Ah! Nasıl da hasretim kırların yeşilliğine...
Bilemeyiz ne bekler özgürlük sonrası bizi,
Ruhum da özgür kalır mı çözseler ellerimizi?
Kaybettiğim onca şeyin hangisi gelir ki geri,
Korkarım ki zalim felek çok derin kazmış siperi.
Şimdi en yakın vuslat ufuk çizgisinden uzak,
Olur kavuşursak bana Buğulu gözlerinle bak.
Varsın unutsun adımı bütün "Dost" bildiklerim,
Ben yine Öksüz Şiirlerime içimi dökerim...
Umutlarım gerçek olup kavuşursam sana bir gün,
Sensizliğinde bile seni sevendir gördüğün.
El-ele şarkılar söyler miyiz yine o sahilde,
Başkasına yasaklı dudaklarımda, senin adın dilde.
Ne fark eder ömrümün son günü olsa da o gün,
Kollarında gelen ölüm, bana bayram, bana düğün.
Zaten bütün şiirlerim senle başlar, senle biter,
Bana ceylan gözlerinde Mor ışıklarla bak, yeter...
"Ölü Aşkların Şairi"
Murat Nail Güney
29 Eylül 2014 Silivri Ceza Evi.
Kayıt Tarihi : 22.10.2016 03:27:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!