İnsan varoluşuyla nesnel dünya hem iç içe, hem de karşı karşıyadır.Bu durum hem uyum ve hem de uyumsuzluk üretir.Hem çözüm, hem de çözümsüzlük…
Daha dayanılır, daha hoş ve güzel bir dünyanın (gerçek’in) yaratılabileceğini duyumsatan uyarılar ve “kışkırtmalar “ ne zaman ve niçin başlar, ne zaman dayanılmaz bir durum alır ve sizi kâğıt- kalem terkisine bırakır …bilinmez. Doğrusu, bilinmese de olur. O kendi yolunu yürür, siz (sanat öznesi/ şair) kendinizinkini…
Nesnel dünyaya ve kendi sertliğine / kabalığına bir yerinden dalan sanat öznesi / şair elindeki çok amaçlı ağız armonikasıyla (dil) önce yeni evinin (sonsuz senfoni/ şiir) projesini çizer: Kendininkinin ve kendininkini çevreleyen evlerin eksik ve çirkin yerlerini bildiğinden kafasındaki taslak; daha mutlu yaşayacağı bir ev ve yakın çevre taslağıdır. Dil taşları, kolonları,kirişleri,kiremitleri, sıvası, boyası ve göz boncuğuyla kondurulan; nazara açık saray yavrusu…Kucaklayan ve emziren senfonik anne…
Mimari biçim önemlidir. Yalnızca işe yararlık değil ama, bundan daha da fazla olarak çarpıcılık / çekicilik, estetik güzellik öne çıkarılmalıdır. Şair, orada bir ömür (!) eskiteceğine göre her köşe, her derinlik, her çizgi kendine göre ve biricik/ benzersiz olmalıdır. Kalemin kağıtla olan dansındaki figürlerden işin nasıl gittiği de anlaşılabilir zaten.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta