Burun Karıştırma Günlükleri-1

Ozan Barış Can
14

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Burun Karıştırma Günlükleri-1

BURUN KARIŞTIRMA GÜNLÜKLERİ-1

Sıkıntıdan patlıyorum. Çalar saati sabahın altısına kurdum. Ve saat şu an altı. Ben sıkıntıdan uyanığım. Saat çalınca ben sanki gerçekten uyuyormuş da zangırtıyla uyanmış gibi sıçrayarak kafamı ranzanın üstüne küt diye vurdum. Ben kafamı küt diye vurunca üste yatan kardeşim gerçekten kütürtüyle uyandığından, korkudan sıçrayarak ranzadan aşağı pat diye düştü. O pat diye düşünce bende sanki gerçekten patırtıdan korkmuşçasına sıçrayarak kolumu masaya çat diye vurdum. Ben kolumu çat diye vurunca garibim çalar saat Newtonun yasası gereği şangırt diye yere düştü. Bu şangırtıyı kardeşim gerçekten duyunca “Sabah sabah nooluyoh a.ına goyum? ” dermişçesine “Aneeeee! ” diye çığlığı bastı. Bu çığırtıyla subliminalden cezalandırılacağımı düşünerek gerçekten korkarcasına odadan kaçıyım derken kardeşimin yerde yatan bedeninin solucan gibi -vıcırık- diye üstüne bastım. Ben kardeşimin üstüne basınca henüz daha sadece beş yaşında olan kardeşim on sekizlik abisini taşıyamadı -cırt- diye ezildi. O ezilince ben de Newtonun dinamiği gereği süratle yere düştüm. Ben yere düşünce biz halıyla biraz kerkiştik. Halı da benle beraber kayınca halının üstünde ki sehpa, sehpa da bizle beraber kayınca sehpanın üstünde ki anne el yapımı cam vazo ikinci şangırtıyla yere düştü. Kardeşim “Lan yeterin lan sabah sabah! ” dermişçesine “Aneeeee! Anneeeee! ” diye iki kez çığlığı bastı.

Annem odaya girdi. “Ne bu hal? İnanamıyorum size yaa! Biz bu gün erkenden Gebzeye düğüne gideriz diye sabahın beş ellisinde kalkalım. Sizin başıma çıkardığınız işe bak! ” dedi. İşte bende buna inanamadım. Annem benden on dakika önce uyanmıştı. Kalleş kadın! Lise hayatım boyunca bir kez benden önce uyanıp bana kahvaltı hazırlamamıştı.

Annem yaşım çok büyük olduğundan beni cezalandırmadı, sadece suratıma tükürdü. Ama kardeşim ceza olarak dört gözle beklediği hafta sonu okul gezisine gidemeyecekti. “Üzülme lan! Abin seni o geziye yollar, cebine çikolatanı da koyar, dondurma paranı da verir.” dedim. Kardeşim olacak kardeşim de; “Sabah sabah nooldu bilmiyorum ama kesin senin yüzünden olmuştur p.ç! ” dedi bana. Tam düzgün konuş benimle bakışı atacağım; “Görürsün sen! Ben o geziye gidemiyim, bak o bana elli lira verip de çık dışarı gez dediğin gün üst kattaki komşunun kızı Esra ablayla annemlerin yatak odasında seviştiğini nasıl anlatacam anneme gör.” dedi. P.çe bak! Bir de bana p.ç diyo!

Neyse ki kardeşimle biz bu diyaloğu ayna karşısında sırtımız odaya dönük ve annemin hala odada olduğunun farkında olmadan düğün hazırlığı yaparken konuşuyormuşuz da; annemin duymasıyla ben solucan kardeşimin santajından kurtuldum.

Annemin hızlıca tekrar suratıma tükürüp nasıl iğrenç bir evlat yetiştirdiğini daha hızlıca car car anlatmasından sonra kravatımda ki tükürüğü silerek evden çıktık.

Kravatı da oldum olası sevemedim. Düşünüyorum bu kravat nasıl bir can sıkıntısı sonucudur? İnsan nasıl bir dikkat çekme ihtiyacından kravat yapar? Tam ben bunları düşünürken annem aslında oğlunun ahlaksızlığına dayalı kızgınlığından “Düzgün bağla şunu! ” deyip, zaten direk gibi dümdüz vücudumun tam ortasını hizalamış kravatı sağa sola çekişire çekiştire iyice sıkarak kravatı bulan modacıyı bir kez daha kötü kötü anmamı sağladı.

Kapıya bir çıktık, neredeyse tüm mahalle Gebzeye düğüne gidiyor. Kimdi acaba bu evlenen? Mahallece gittiğimizden herkes imece usulü boş yer oldukça birbirlerinin araçlarına yerleştiler. Ben Esranın babasıyla yan yana gittim. Düğün yerine vardığımızda kapıda beni ilk Esranın abisi karşıladı.
Hayat bana kendimi suçlu hissettirmeye çalışıyordu! Ne? Ne yani? Rahibe Teresa mı olacaktık? Neydi bu annemin bana yüklediği ahlaksız kavramının yansımaları? Ayrıca sevişmek neden ahlaksızlık olsun ki? Hem ahlaksızlıksa bile neden sadece bana mal edildi? Sonuçta ben bu olayı Esrayla birlikte gerçekleştirmiştim.

Annem kanaryaları çiftleşecek diye odanın en güzel yerine özel çiftleşme kafesi yaptırdı. Abuk subuk, kuşlarda -afrodizzak- etki yapan birçok ot, tohum aradık günlerce ailecek. Üstelik bu olay Ramazan ayına denk geldi. Kimse ahlaktan dem vurmadı ama! Hatta erkek kanarya arada coşkulu coşkulu ötünce annem; “Geniş takılmak istiyorlar! Hadi odadan dışarı! ” deyip, bizim erkek kanarya gol atacak diye Fenerin kaç golünü izleme fırsatı kaçırttırdı bana biliyor musunuz?

Tam ben bunları düşünürken Esranın annesi yanıma oturup; “Hoş geldin oğlum! Sen kimlerdendin bakıyım? ” dedi. “Kızınızla yatanlardan! ” diyemedim tabi.

Hadi hoppa! Bir baktım düğün Esranın. Damat da çok şık, gelin olan Esra da. Ne biliyim? Acayip şeyler hissettim o an. Çok mutlu görünüyorlardı. Çok sevindim bu duruma. Neredeyse bende mutlu oldum o an. Damadın adı Kamurandı… Ne güzel değil mi? Yeşilçam filmi gibi… Esrayla Kamuran…

Eyvah! O da neydi? Çok tutkulu bir ilişki yaşadığım ve gidişiyle çok üzüldüğüm Merve de düğündeydi! Sekiz buçuk ay, altı gün… Tam annem yine düzelt şu kravatı derken, Merve Kamuranın kız kardeşi çıkmasın mı sana?

Hemen lavaboya koştum. Aynanın karşısına geçip kendi suratıma tükürdüm. Benim bu ensest ilişkilerin içinde ne işim vardı? Neredeyse sevişmenin ahlaksızlığına artık bende inanıyordum. Derken içeri alaca sakallı, göbekli, ağzında sigara, işemek için pantolunun fermuarını açarken “Oy anasını siiii….” diyen tiksinç bir adam girdi. Bir taraftan pisuvara işiyor bir taraftan da benim aynanın karşısında garip garip konuşmama bakıyordu. “Sıkma canını genç! ” dedi.

Hemen kravatımı çıkardım. Aynada ki iğrençliğimi kravatla silip aynayı pırıl pırıl yaptım. Kravatı direk çöpe attım. Kusura bakma kravatı bulan modacı… Sana bir kinim yok da; sadece bırakın neyin hoş olduğuna genel değil, hoşlananlar karar versin.

Salona döner dönmez Mervenin yanına oturup “Boş musun kız? ” dedim. Karnıma sert bir dirsek yapıştırıp; “Altan, hayvanlaşma.” dedi. “Eski günlerde ki gibi bir sakızı iki ağızda çiğneyelim mi kız? ” dedim romantik olur diye, bu sefer de çantasını suratıma yapıştırdı. “Hayvan mısın? ” dedi. “Hayvanım. Tasmala, al sürükle beni istemesem bile çek götür.” dedim. Abisine düğün hediyesi diye aldığı kravatı kutusundan çıkarıp boynuma taktı. Güzel ve nazikçe düzeltti. Ve beni kravatımdan kendine çekip ahlaksızca öptü.
O sırada salon alkışa boğuldu. “Evet! ” demişlerdi ve damat gelini öpüyordu. Alkışlarken, salonun yarısı bizi yarısı gelinle damadı izliyordu. Adamların düğüne de iş olmuştuk. Ama sevişmelerimiz kimseye ahlaksız gelmedi. Kardeşim; “Öpüşürken giyiniksiniz. O yüzden tam sevişme sayılmaz.” dedi. Merveyle düğünden sonra plansız bir yerlere gideceğiz. Canımız sıkılırsa da mekan değiştireceğiz. Tabi sıkılırsa… Annem düğün hediyesi olarak Esrayla Kamurana kanaryalarının hepsini veriyor. Ve pasta da çok güzeldi. Düğün de… Hiç canım sıkılmıyor!

Ozan Barış CAN

Ozan Barış Can
Kayıt Tarihi : 17.12.2013 10:24:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ozan Barış Can