Bursa'da Yetmişli Yıllar

Ali Koç Elegeçmez
862

ŞİİR


10

TAKİPÇİ

Bursa'da Yetmişli Yıllar

..Bursa ile tanışmam 1968 yılının Eylül ayına rastlar..
Beş sınavdan geçerek dördüncülükle kazandığım ve
derece ile bitirerek öğretmen okulu öğretmeni olma
hakkını elde ettiğim Bursa Eğitim Enstitüsü FKB.Bölü-
mü’nde okuyacaktım..
Bu tarihten önceki yıllarda Altıparmak Semti’nde, e-
manet bir binada eğitim-öğretim yapan okulum, Ulu-
dağ’ın eteklerindeki Duaçınarı Semti’nde inşa edilen
yeni binasına taşınmıştı..Karşımda,Yunan tanrılarının
cirit attığı 0limpos Dağı’nı anımsatan ve sokak araların-
daki tek ve çift katlı evleri , 0smanlı’dan kalan Ulu Ca-
mi ve Yeşil Cami gibi camileri, Emirsultan’ı, 0sman Bey
ve 0rhan Bey’i içinde barındıran Yeşil Türbesi ,insanın
ömrünü uzatan kükürtlü ve kükürtsüz kaplıcaları ; Hey-
kel,Çekirge ve Altıparmak Semtleri’ne yükselmeye baş-
layan yedi-sekiz katlı apartmanları ile, saçlarını ondüle
yaptırmış, yanaklarına allık, dudaklarına ruj sürmüş şal-
varlı bir köylü kızını andıran , bu nedenle hem 0smanlı
hem de Cumhuriyet kokan Yeşil Bursa’yı ,Uludağ ile ba-
kışa bakışa, üç yıl koklayacaktım!..Mutluydum…Çünkü
Bursa’yı beğenmiş, âdeta yıldırım aşkına tutulmuştum.
Duaçınarı ve Yediselviler Mahalleleri, Rumeli Göçmen-
leri’nin çoğunlukta olduğu mahallelerdi .Ben de Rumeli
göçmeni bir ana-babanın çocuğuydum ve buralarda he-
nüz tanışmadığım ama tanışmayı umduğum akrabalarım
vardı..Örneğin; okulumun bulunduğu Duaçınarı Semti’ne
komşu olan Yediselviler Mahalle muhtarı Hüseyin Gür,
eniştemdi…Bu nedenle buralara alışmam zor olmadı..
Hatta 1971 yılındaki nüfus sayımında görev alıp, Uludağ
eteklerindeki gecekondularda oturanların sayılmasına
katkıda bulunmuştum...
0 güne değin Edirne’den başka bir şehir görmemiş olan
o günün yetim Ali Koç’u, Altıparmak Semti’ndeki yedi-
sekiz katlı apartmanları görünce “Eyvah!Bir deprem o-
lursa, buraların hali nice olur ?”diye düşünmüş ve o cad-
de üzerinde yürümeye korkmuştum..Düşünüyorum da
bu yıllarda Bursa ne hale gelmiştir ,hayal bile edemiyo-
rum!
Okula başladığımızın daha ilk ayında eski öğrenciler ,ye-
meklerin kötü çıktığını bahane ederek boykot yaptılar.
Bu boykotun gerekçesi aklıma yatmamıştı....Çünkü o
yıllarda köylerimizde yeterince elektrik ,yol, su ve geliş-
miş tarım makineleri yoktu…Aydınlar, toprağı makine
ile buluşturmanın derdinde idiler...Ekinler,oraklarla bi-
çilmekte, öküz arabaları ile harman yerine taşınmakta,
boyunduruklu öküzlerin çektiği çakmak taşlı dövenlerle
başaklarından ayrılmaktaydılar….Üç-dört kişinin aynı
odada yattığı o yıllarda ,üç öğün önümüze bedava ko-
nan tabldot yemekleri, parasız verilen yatak, battaniye,
çarşaf, banyo, kirlenen çamaşırların yıkanması ,kalori-
ferle ısıtılan dört kişilik tertemiz odalar….babalarımızın
evinde bile yoktu..Ama “yemekler iyi değil!” boykotu
yapılıyordu...Boykotun gerekçesi içime sinmemişti.
..Henüz, okul tuvaletlerinin yerini bile doğru-dürüst öğ-
renememiş, öğretmenlerimizi tanıyacak zaman bulama-
mıştık...Apar-topar , geldiğimiz yerlere gönderildik..Bir
ay sonra ”okullar açıldı, gelin! “dediler.Başlangıçta ne
olduğunu anlayamadığım bu olayların çözümü zamana
kalmıştı.
Zamanla anladım ki ,1950 li yıllardaki cepheleşmenin
doğurduğu 1960 askeri darbesinin ardından Bursa’ya
geldiğim bu yıllarda, tüm Türkiye’de gençler yeniden
saflaşmaya, sağ-sol diye iki gruba ayrılmaya başlamış-
lardı.Siyaset arenasındaki tartışmaların tetiklediği grup-
laşmalar her geçen gün artmaktaydı .Saflaşanların der-
di kuşkusuz daha güzel bir Türkiye ideali idi...Ama ,ça-
re olarak düşündükleri yollar farklıydı..Bu ortak amaç
onları bir birlerine yaklaştıracağına birbirinden uzaklaş-
tırmaktaydı.Sanki görünmez bir el , bu farklılıkları körük-
lüyor, gençlerin bir araya gelmemesi için uğraşıyordu.
Bursa’ya gelmezden bir kaç ay öncesine kadar, aynı
okulda kardeş kardeş yaşayan gençler , yüksek okula
geldiklerinde, gençlik psikolojisini çok iyi bilen birileri
tarafından ayrıştırılıyor gibiydiler…Bir kör dövüşü baş-
latılmıştı….
Türkiye genelindeki karşılıklı suçlamalar bu ayrışmayı
arttırmaktaydı..Sağ gruptaki öğrenciler ” koministler
Moskova’ya!”, sol gruptaki öğrenciler de “kahrolsun
faşistler!” diye bağırmaktaydı….
Kim bilir ,belki de hayatın doğal akışı böyleydi de be-
nim haberim yoktu!!..
Benzer durum öğretmenlik yıllarımda da sürdü gitti…
Üç yıl ara ile çalıştığım farklı iki ilin öğretmen okulu
öğrencileri, öğretmen olmak üzere sınavla girdikleri öğ-
retmen okullarından -yeni bir yasa ile- öğretmen olma
hakları ellerinden alınınca “öğretmenlik hakkımızı geri
verin” gerekçesi ile boykot yapmışlar ve her iki boykot ,
o okullarda çalışan ve kendilerini Kemalist olarak tanım-
layan lâik-demokratik sosyal bir hukuk devleti olan Ata-
türk Cumhuriyeti’nin birlik ve bütünlüğünden yana olan
öğretmenlerin sürgün edilmeleri ile sonuçlanmıştı.
Nice gencin hayatlarının mahvolmasına, ailelerinin üzün-
tüye garg olmasına , alınteri ve göz nuru ile elde ettikleri
makamların, iftiralarla el değiştirmesine yol açan bu mi-
de bulandırıcı durum, 12 eylül 1980 yılındaki askeri dar-
beye kadar sürüp gitti…Ve 12 eylül askeri darbesi ile birlik-
te bıçak gibi kesildi..
Yaşanan acılara, 12 eylül askeri darbesi sırasında her iki
gruptaki gençlere yapılan işkenceler, hapisler ve idam
cezaları da eklenince, kutuplaşmış gruplar arasındaki buz-
lar yavaş yavaş erimeye başladı..
Ancak ,1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birli-
ği’nin dağılmasıyla birlikte, ülkemizde çok sayıda ve önem-
li kişileri de içine alan faili meçhul cinayetler yaşanmaya
başladı..Ülke gerildikçe gerildi…Bu arada sağ duyulu sesler
duyulmaya başladı..
“vatan söz konusuysa gerisi teferruattır “ sözü anımsandı
Ama bu kez,Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde yaşanması
hayal edilemeyecek olaylar yaşandı...İktidar bir çok kez el
değiştirdi…Son değişikliğin ardından başarısız bir darbe gi-
rişimi olayı yaşandı….Genel Kurmay’ın , içine girilmesi asla
düşünülmeyen kozmik odasının içine girildi..Çok sayıda yük-
sek rütbeli komutan tutuklandı, ordudan atıldı...Partili cum-
hurbaşkanlığı sistemine geçildi….kafaların iyice karıştığı bu
günlere gelindi..
Neyse , biz gelelim yetmişli yılların Bursa’sına..
1970 li yıllarda Bursa’da bir tek yüksek okul vardı….0kuma
hakkını elde ettiğim üç yıllık eğitim enstitüsü idi..Bursa sa-
kin bir şehirdi...Trafik sıkışık sayılmazdı..Müşteri taşıyan
taksi sayısı azdı…Vatandaşları, minibüslerle belediye oto-
büsleri taşımaktaydı..Bir kaç taksi, minübüs ve bir-iki bu-
runsuz Mercedes otobüsü, Çekirge Semti ile Uludağ’a gi-
dip gelmekteydi …Nazım Hikmet’in yattığı hapishane ayak-
taydı ..Bursa havluları, Merinos kumaşı ve Kestane şekeri .
.................................................................. ………revaştaydı
Ulu Cami yanındaki Kapalı Çarşı’da
....................................................her ikisi de satılmaktaydı
Kültür Park’ın yeşil ağaçları, hayvanat bahçesi
Uludağ’da, BECEREN adında bir otel
Heykel ‘de
………………birbiriyle barışık iki komşu gibi yan yana duran
“Midasın Kulakları” ile “Saatleri Ayarlamam Enstitüsü”
oyunlarını izlediğim Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu ile
tiyatronun bitişiğinde TAYYARE SİNEMASI vardı.
Arkadaşım Kemal İmer bu sinemada
adyö joli kandi (Adieu joli candy”
şarkısını seslendirdiği bir konser vermişti
Ayrıca, sağ gruptaki öğrenciler bu sinemada,
-sol gruptaki öğrencilerin
“emperyalizm vurgusu yapmayacaklar “ gerekçesiyle
..............................................................katılmadıkları
Çanakkale Zaferinin 55.yılını kutlamışlardı.
İşte bu sinema ile
..........................Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu’nun
tam karşısındaki SET BAŞINA uzanan yol üzerinde
sağ köşede, DİLEK SİNEMASI bulunmaktaydı
Sinemanın albenisi,
Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu’nun yanındaki
.............................................TAYYARE SİNEMASI’yla
Altıparmak’taki YAZICIOĞLU Sineması’nın
ve hatta diğer sinemaların cazibesini
..............................................................ikiye katlardı
Sinemanın kapısı üzerinde asılı film afişleri
Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu’yla
............................Tayyare Sineması’na caka satardı!
Gençler bahar ve yaz aylarında
...................HEYKEL ile Postane önünde tur atarlardı
Kışın burada bir bardak salep İÇMEMEK
................................................. ............ömre zarardı!
Bursalıların Yeşil Türbe’ye, Çekirge’ye, Uludağ’a
Kültür Park’a , Tophane’ye, Emir Sultan’a
ve kaplıcalara rağbeti vardı
Tahtadan evler ,makyajsız birer köylü kızı gibi
dar sokaklar arasından gelip geçene bakardı
1970 yılıydı; bu sinemaya BERKANT gelecekti
ve geldiği GECE ,
SAMANYOLU şarkısıyla Avrupa’yı sallayan BERKANT
aynı şarkının
“Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek...”
LÂ... LÂ ...LÂ ...LÂ ...LÂ....................nâmeleriyle
Sinemanın ikinci katının geniş balkonunda
Yolda yürürken bile utanan biz taşra çocuklarını da,
Yüzümüzdeki utangaçlık rengini örten
.................................sahne ışıklarının titrek tayfında
Bursa rüzgarı’nda sallanan kestane ağaçları gibi
.................................................................sallamıştı
Ertesi yıl CEM KARACA geldi aynı sinemaya
Gidemedim....Ama kendisi geldi yatakhaneye.
0kulumuzda , sol gruptaki öğrencilerin
0kul müdür ü Turan Birinci’ye karşı yaptıkları
.....................“müdürü istemüzük !”boykotu vardı
Ancak okul müdürü Turan Birinci’nin
....................kime ne kötülüğü olmuştu, bilen yoktu!
Bu boykot yüzünden mezuniyet töreni yapılamamış
derece ile mezun olduğumu ,atanma sırasında
bakanlık yetkililerinden öğrenebilmiştim.
Boykota katılanlardan başka okullara sürülenler
olmuş, kimsede moral kalmamıştı
Cem Karaca’yı
............bu boykotu desteklemek için getirmişlerdi
Yatakhaneyi gezerken bizim odaya da uğramış
..............................ve birlikte fotoğraf çektirmiştik
0nunla çektirdiğim bu fotoğraf
Bursa Hatırası olarak anılarım arasında yerini aldı
Şimdi geriye dönüp baktığımda,
Bursa’nın siyah-beyaz renkli o günleri;
karla örtülü bayırlar ve ağaçlar üzerinden
.......................................................kayarak giden
Uludağ’ın teleferik kabinleri gibi
...................................................beynimde kayar
Ve Bursa’nın şifalı kaplıca suları gibi
................................................gönlümde fokurdar
Ve gönlüm, halâ, lezzetine doyamadığım
.................kestane şekeri tadındaki o günleri arar!
……………………….. *…………………….

Ali Koç Elegeçmez
Kayıt Tarihi : 6.2.2020 10:43:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Yaşanmışı sonsuza dek yaşatmak için

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ali Tiryakioğlu
    Ali Tiryakioğlu

    Hey ğidi yeşil Bursa hey..
    Yanılmıyor isem 1976'nın kışı idi, ilk kez Bursa'yı ziyaret etme fırsatı bulmuş idim. O dönem düzenlenen pânayırlardan birinde ben, dedem Tiryakioğlu Muharrem, Muşulların Emire, Görenler eşrafından Yavuz ve genç Mesut Benğü birlikte birkaç gün Bursa'da konaklamıştık. Tirit, kocakarı ğerdanı, yoğurtlu çorba gibi Samsûn'un meşhûr yemeklerini Bursa eşrâfıyla tanıştırabilme imkânı bulmuş idik. O dönemden hep aklımda kalan yegâne şeylerden biri Bursa'nın yeşil olması idi. Sizin es'erinizi okuyunca o ğünler aklıma ğeldi, hüzünlêndim.
    Yürêğine sağlık, çok yâşâ Ali Üstâd..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Ali Koç Elegeçmez