sabah uyandım unutmuşum şiiri
geceden kesilmiş ellerim
nezaret şafağında babacığımın
tüm cevapları unutması gibi
yalınkat çürükler içinde
Dinle sevdiğim, bu ayrılık saatidir.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Devamını Oku
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Şuurunuz neyse şiiriniz odur
'Şuur' ve 'şiir' aynı kökten gelen iki kelimedir. Şuur, şiir'den önce geliyor; hissetme, sezerek bilme, idrak etme, fehmetme yani 'Şuurunda olma' hali tahakkuk etmeden şiirin yani 'vezinli ve kafiyeli söz'ün tahakkuk etmesi mümkün görünmüyor.
Psikolojide 'Kişinin kendi varlığının ve davranışlarının farkına varma duyusu' olarak tanımlanan şuur, vasıtasız bilgi, ben'in dışındaki şeylere karşı (ya da göre) kendi benliğini idrak etmesine mahsus ruhsal süreçlerin, durumların, hareketlerin tümü şeklinde anlamlandırılıyor.
'Kendini bilen Rabbini bilir' hükmüne göre biçimlenen Müslüman idrakı, Rab ile merbub arasında sürekli bir (gelen ve giden, akan ve dönen, inen ve çıkan) alışı-verişi içeriyor. Bu idrakte zahir olan batın olana, batın olan zahir olana (biri diğerinin varlığına) işaret ettiği için 'iç ve dış' bir zıtlık / karşıtlık olarak değil, uyum / tamamlama olarak algılanıyor.
Diye Devam eden uzunca yazısında şöyle devam ediyor...................
Ancak esas aldığım mülahazlar herhangi bir isme değil, (taraftarı az sayıda da olsa) yeni bir zihniyete ait olmasıyla merhamet dağıtmamızı, pasif bir onamaya başvurmamızı gerektirmiyor.
O halde gelelim yukarıdaki sorumuzun cevabına:
Nicedir üstüne su damladığından mukavemetini tümüyle kaybettiği halde, henüz kendisine dokunulmadığı için ilk şeklini koruyarak dağılmadan duran bir kerpiç örneği geliyor aklıma. O mülahazaların sahipleri de tıpkı bu örnekteki gibi zihinlerine damla damla işleyen Batı idrakinin farkında olmaksızın, dini kimliklerini koruduklarını sanıyorlar. Oysa ki bunlar 'Mordernist, modernizmin geleceği için savaş verendir' tanımının içinde duruyorlar ve bu duruşları onların şiirine değil, modernizmin pekiştirmesine hizmet ediyor.
Sonuç olarak, insanın özünde yerleşik olan Yüce'nin (müte'al olanın) varlığını algılama ve keşfetme yeteneğini, dolayısıyla var olmadan önce nasıl idiyse öyle olma potansiyelini harekete geçirmek gibi zorlu bir eyleme talib olmak yerine, kolaylığı nedeniyle sadece bu dünya ile sınırlı kalmayı ve bu dünya için üretmeyi seçen bir idrak ancak Batılı idrake dahil edilebilir.
Ve şuurunuz neyse, şiiriniz odur.
Yeni yafak Ömer Lekesiz 10.12.2011
Saygı ile.. Seçkiye teşekkürler. İmgelemi geniş genç şairlerimize güzel bir ziyafet.
Bu güzel şiire, antaoloji.com/da kayıtlı 'Uğursuz Ağaç' başlıklı şiirimin girişiyle eşlik etmek isiyorum:
' Dağları yükleyip sırtına özlemin
' Dörtnal sürmek,
' Son moda dansları
' Yüreğimde tepinen bıçakların,
' Keyfini üsteler.
' Sakıncasız düşlerin son vitesinde
' Yaklaşırken umutlar,
.....................
* Nadir ŞENER HATUNOĞLU: matematikçi-bilim uzmanı*
'sabah uyandım unutmuşum şiiri
geceden kesilmiş ellerim
(ya benim ellerim!..
okşanmadığı için ayası minnacık
parmakları kısacık kalan...
kime ne de'yim!.)
nezaret şafağında babacığımın
tüm cevapları unutması gibi
yalınkat çürükler içinde
'babamı
bir ağustos sıcağında
dönülmeyen yere gönderdim
işte o zamandan beri,üşüyorum..
deva olmadı sevgilim!..)
bu sabah pazarda hilebaz, yalancı
bayrak ve kur’an satıcıları daha çok
(ayet ayet bağırdılar
eti ruhtan ayırdılar
çocuk çocuk
kadın kadın
iplerine düğüm yaptılar...)
bir tören bir ayin rengiyle
susan ve susarken ölen
insanlığın kalabalık resmi geçiyor
(içimdeki yalnızlık da geçti sokaklardan...'
ve göğsün kabardıkça
daralan yüreğin geçiyor yanından
(kendim miyim..
yoksa sende mi vardın ciğerime çektiğim havada
akşam...)
bu sabah kadınlarsa…
siz sormayın ben de susayım
(senden önce
ne ağzım vardı, ne dilim
şimdi ise
daha çok dilsizim!.'
parmaklarımın ucundan geçiyorlar
parmaklarım yedi kat işlemiş
(saçlar ve kuşlar..gördüm;ikisi de uçmuşlar...)
sırtımda hala gecenin siyahı
ateş ve ruzgar
(oysa en onulmaz halinde
... seviyorum diyordum geçiyordu acılarım
(körüklenmiş bir aşka
neden biraz daha benzin dökmedin...)
bu sabah ne varsa kamyon ağırlığında
geçiyor içimden
(içimin yollarına
bir yığın murç bıraktılar...)
şimdi afrikada sıkılmış beyaz bir yumruk
şimdi insanın kalbi sıkılmış siyah bir yumruk
(yumruğumu gece ile kırdım...
sanırım güneş doğacak!..)
bağırdım öteye bağırdım
burgina faso’m
dünyanın hangi karasında mutludur bir başak gibi insanlar
(dünya adlı teknede
acı yoğrulur
fırın fırın pişer insanlar...)
insanları dinliyorum bu sabah
anlıyorum herkes uzağına düşmüş
(ah şimdi yakın yakın sevsem seni
yakın yakın baksam gözüne
yakın yakın tutsam elini
kaçma sözcüğünü unutsan
ne iyi olurdu)
ahmak ıslatan seviyorlar
tedbirle varıyorlar gülü sevmeğe
(geçtim yağmuru
tekbirle yanaşıyorlar tenime..
korkuyorum gökgürültüsünden!..)
biri resimler yapıyor birileri olan kendileri
ta uzakta duruyor resimdeki yerinde
(bu perspektif uymadı bana
yokum çünkü!..)
bu sabah annemin içine o sevinç düşmeseydi
ölüyorum sanacaktım
(gecede göz takınan gelecektir cenin...ellerinde güneş getirir belki!..sen inanma,ben bekleyeceğim..)
bu son sabahtır deselerdi çabuk inanırdım'
:))))))))) deli deli söylendim,bu güzel şiirin bölüm aralarında..cümleten affola!..şairi kutlayarak,saygılarımla...
Şair'i kutlarım. Sevgiyle.
Kur'an'ımızın ve bayrağımızın parayla satılmasından rahatsız olan hassas arkadaşlara tavsiyem; Bizim bu vazgeçilmezlerimizi bol miktarda temin edip ihtiyacı olanlara ki- hepimizin onlara kıyamete kadar ihtiyacımız şedittir- parasız dağıtıp büyük hayırlara vesile olmalarıdır!
Allah semalarımızı Ezansız gönderlerimizi albaryaksız, kalplerimizi imansız ve dillerimizi Kur'ansız bırakmasın! Aminnnn.
Onlar şaşırınca bizler şaşırmayacak, tam tersine onları uyarma görevini ifa edeceğiz! Şaşıran ve azanlara lakayt kalırsak veya onların yanlış eylem ve söylemlerini onaylama yoluna gidersek, işte o zaman toplı helaketler kaçınılmaz olur Kanra 545 ağabey!
Bütün gönül dostlarına selamlar saygılar.
TİTANİK için biri 'Bu gemi o kadar sağlam ki, onu (hâşâ) Allah bile batıramaz' demişti. Titanic ilk seferinde batıvermişti.
Dünya sakinleri olan bizler de TİTANİK yolcuları gibi buz dağına doğru hızla ilerliyoruz.
(Bir elimizde ayna bir elimizde cımbız...!)
Önümüzde mangal üzerinde cız bız..
Ne laf anlamaz şeysin sen adem
Ne laf anlamaz şeysin sen kız.
Bu dünya batmaz dünya hayatı ebedidir sanıyoruz vesselam.
Bilgisi ve zekası, tecrübesinden ve irfanından önde giden genç şairler, şiiri önceleyip her şeyin merkezine yerleştiriyor.
Modern şiirin okur karşısında bulunduğu konum merkez gibi. Okura düşen, bir ipin ucuna bağlı ağırlık gibi bu merkezin etrafında salınım yapmak. Şiir, okur ve şiirin okurun kalbine doğru açtığı yol; bir bütün olarak sarkaç görünümü arz eder hale geldi.
Şiirde her defasında gerilip salınımı daha bir artırmak boşuna.Bir noktadan sonra aklı zihni yoruyor, tat vermiyor.
Ancak zaman hiç kuşku yok, daha bir işleyecektir bu cevherleri.
Şaire sevgilerimle
kalemi kutluyorum.
fasa fiso
Bu şiir ile ilgili 27 tane yorum bulunmakta