Sevmek gibi geliyordu her şey,
sevmek gibi gidiyordu kadın
adının anlattığı,canın teni yakmasıydı,
bir bulut evet ama aslolan
bulutun suyu yağmasaydı...
Devamını Oku
sevmek gibi gidiyordu kadın
adının anlattığı,canın teni yakmasıydı,
bir bulut evet ama aslolan
bulutun suyu yağmasaydı...
Şair. 25 Şubat 1973, Sarız / Kayseri doğumlu. Ahmet Ozan Akgüneş, Özlem Günay Aytekin, Can Ozan imzalarını da kullandı. İlk, orta ve lise öğrenimini Gaziantep’te tamamladı. Londra’da Southgate, Nottingham’da New Kolejde okudu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni birinci sınıfta iken yarıda bıraktı (1995) . Gaziantep’te yayımlanan Doğuş, Önder, Sizin Gazete, Gaziantep Ekspres ve Arena gazetelerinde sanat yönetmenliği yaptı. Gaziantep 27 gazetesinde felsefe ve kültür sanat üzerine yazılar ya ...
S U R A Y İ N L E R İ
YENİ ŞİİR ve BÜLENT ÖZCAN
Bölüm: 1
Mustafa CEYLAN
SUR AYİNLERİ
I.
Sözcüklerden yel değirmenleri yapan şair
...yanardağları yüreğinde eriten şair
…..her sözü imbikten damıtan şair
……sahaflarda unutulmuş kitapların hüznü
……..çivitrengi
………kanar
………..şimdi
II.
S e n gönül dergâhında çile dolduran derviş
s
…ı
….r
…..ı dökülmüş aynaların sarrafı
d ü ş / ü n
……k i
yolunu şaşıran şahmaran
……..sinsi bir sin gibidir zulasında simyanın
…..siner sesine suların
…. d
…...ö
……k ü l
………ü
………...r .
.…………………………………………..
……………h…………………………....
……………a………………….……..n
………….. r…………………..……ı
……………..f…………………….r
………………l……………….. a
……………….e…………….l
……………….r………….r
………………. i……..u
…………………….s
III.
Misli menendi görülmemiş
o sevdalı gül/üşü/n
şiirine
…….d
………ö
………..k
………….ü
……………l/e
…………......n
………………..kül/dür şair
……………dayayıp şakaklarını namlusuna
……………………………...... z
………………………………….a
……………………………………m
………………………………………a
………………………………………..n
…………………………………………..ı
……………………………………………n
………………………………………………..
……………………………………………...
……………………………………………..
IV.
G
…ü
..n
…...e
….ş
……e
……..i
………n
……….a
……….t kendisi ol/an rüzgâr
en yağız atlarını koynunda t
………………………..a
…………………………ş
………………………...ı
………………………...y
…………………………..a
…………………………….n rüzgâr
ışır gergefinde o çetrefil sevdanın
V.
Samanyoluna bağdaş kuran turnalar
…harlı kanatlarıyla
….çoban yıldızlarına yol gösterir
……deniz kızları susar
VI.
Ey şair
…..yüreği yeryüzü katarı bilge
……ecesiz bir ecelle kuşatılmadan daha
…….s
……..ö
………z
………..c
…………ü
……………k
…………..l
…………e
………..r
……..i…..u
……….y
………….a
…………n
………..d
……….ı
……...r
……. .
…….. .
………..”
2000’ li yıllara girdik, hem de beşinci yıldayız. Daha 1930-40’ ların şiir anlayışını yenileyememiş görünüyoruz. Kimi çalışmalar, dergi-grup ve oluşumlar bazı yeni atılımlar yapmaya çalışıyor, ancak cılız kalıyor bunlar ve saman alevi gibi sönüp gitmedeler… Üzütüm; şiir için tek üzüntüm budur.
Oysa deli gönlüm neler istemiyor ki… Neler? Neler? ! ..
Türk halk edebiyatı kendini yenileyemedi. Ozanlık geleneğini yaşayanlar hep aynı ayak ve uyaklarla çabalayıp durmadalar. Devrimizde bir Reyhani, Sefil Selimi ve Mahzuni’ yi çıkarabildik Veysel’ den sonra… O altın zincirin halkasına yeni yeni isimleri ekleyemedik. Ben üzülmeyeyim de kim üzülsün? ...
Hece şiirimizi beş hececilerden sonra yenileyemedik. Birkaç isim çıkardık… Necip Fazıl Kısakürek, Halil Soyuer, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu gibi…
Serbest vezin şiirimizi Nazım Hikmet’in bir adım ötesine taşıyamadık. Kimi anlamsızlıkların içinde debelendik durduk… Arif Nihat ASYA, Yavuz Bülent Bakiler gibi belirli sayıda yıldızlar çıkarabildik…
Tasavavuf şiirimizi de sadece alevi-bektaşi geleneğinin “deyiş” leri ötesine geçiremedik işte…
Gönlüm neler istiyor, neler?
Çağı anlamak ve bütün bu tarihi birikimimizi gayet iyi değerlendirip; hattâ hepsi arasında bir barış ilân edip harmanlamak… Yaşadığımız döneme damgasını vuracak, yeni çağdaş bir TÜRK ŞİİR AKIMI… İşte gönlüm bunu arzular… Fazla bir şey mi istiyorum? Fazla değilse, bunca çağrıma neden şair-ozan yürekli duygu adamları yanıt vermezler ki? …
Ya zaman yanlış… Ya mekân… Ya da şaiin o söylenmemeişi söyleyen dili suskun, yüreği yaralı… Kalemi kırık ve toplumla arasında büyük mesafeler var…
İşte Bülent Özcan kardeşimin “Sur Ayinleri” şiiri ve öteki çalışmaları deli gönlümün göklerinde geziniveren umut kelebeği olup çıktı.
Sur ayinleri, yeni, yepyeni değişik bir çalışma… Dönüp dönüp okuyasım geliyor…
Kelimeyle ifade ettiği eylem birbirine uygun.. Özle şekil uyumlu… Mevlana’ nın ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün sözüne uygun bir şiir…
Hem şiiri, hem şairi konu alıp; “al işte bu yenilik, al işte bu yeni bir hareket” diyen şiir…
Önce “anlamsız” ve dilimizi bozan “yenilikçi”lere benzemiyor Bülent Özcan… Anlamlı bir şekilde güzel dilimizi güzelce şiirinde dokuyor… Benim için en önemli tarafı bu. Dili bozmadan, yozlaştırmadan, yeni şekillerle karşımıza çıkıyor… Yeni öz’lerle çıkıyor…
Bu yeni şekil ve söylem üzerinde biraz durarak, Bülent Özcan’ ın şiirimize getirmek istediği yeni soluğa bir göz atalım…
Şair ve şiir sözcüklerine bağlı ve özün bu olduğu şiirde Ş ve S harfi ağırlığı var. Fiziksel incelememizde bunu görüyoruz. Sur’ u üfleyecek olan melek İsrafil’ in yalan dünyadan, gerçek aleme çağrısı da içsel bir ıslık gibi hep “S” mi yüklü olacak, acaba? Allah bilir! ...
Ama dostun “Sur Ayinleri” şiirinde ki S-Ş ağırlığına bir bakın hele:
Tam 6 bölüm de aynı ağırlığı yaşamak ve görmek mümkün.
Bölüm I: Sözcüklerde / Şair / Şair/ Şair/ Sözü/ Sahaflarda/ unutulmuŞ/ Şimdi
Bölüm II: Sen / derviŞ/ Sırrı/Sarrafı/düŞün/ŞaŞıran/Şahmaran/ SinSi/Sin/zulaSında/Simyanın/Siner/SeSine/Suların/Sırların
Bölüm III: miSli/görülmemiŞ/gülüŞün/Şiirine/Şair/Şakaklarına/namluSuna
Bölüm IV:güneŞe/taŞıyan/ıŞır/Sevdanın
Bölüm V: Samanyoluna/ bağdaŞ/göSterir/SuSar
Bölüm 6: Şair/eceSiz/kuŞatılmadan/Sözcükleri
Bir de bu şiirde dostumuzun şair’i tanımlaması ve ona yüklediği görev ve anlamlar neler, gelin ona bakalım. Bakalım ki şair kimmiş?
Bölüm I:
-Sözcüklerden yel değirmeni yapan
-Yanardağları yüreğinde eriten
-Her sözü imbikten damıtan’dır şair
Bölüm II:
-Gönül dergâhında çile dolduran derviş
-Sırrı dökülmüş aynaların sarrafı’ dır şair
Bölüm III:
-Misli menendi görülmemiş sevdalı gülüşünü şiirine döken
-Şakakları zamanın namlusuna dayalı olan kişi’dir şair
Bölüm IV:
-Güneşe inet kendisi rüzgâr olan
-Yağız atlarını kendisi taşıyan rüzgâr’dır şair
Bölüm V:
-Bu bölümde TURNA konusu işlenmektedir. Oysa bölüm 2’ de şairimiz, yaptığı yenilik hareketiyle (V) şeklinde mısra hareketiyle “turna uçuşu”nu vermiş, hissettirmişti bile…Turna, halk edebiyatımızın vaz geçilmez öğesidir malum. Habercidir… Haber götürür de, getirir de… Sur’ da üflendiğinde ahiret aleminin işareti-habercisi değil midir? Bu bölümde samanyoluna bağdaş kurmuş turnalar harlı kanatlarıyla çoban yıldızına yol göstermektedir. Şairin birinci ve esas görevi de bir sanatçı olarak topluma, okuyucusuna ışık olmak, yol göstermek değil midir?
Bölüm VI:
-Yüreği yeryüzü katarı kadar dolu bir bilgedir şair. Ölüm mukadderdir. Ecesiz ecel gelecektir. Kuşatılacaktır coğrafya, kesilecektir nefes. Şaire düşen, yaşarken, sözcüklerden mükemmel üretim yapmasıdır. Yani şiire sarılmasıdır. Kalıcı olanı yakalamasıdır.
Sur Ayinleri konusunu bir başka tahlil çalışmamızda daha geniş bir şekilde ele almak kaydıyla, burada noktalayalım da Bülent Özcan’ ın benim de çok sevdiğim “Adı Gül” şiirine bir göz atalım. Şiir aynen şöyle:
“Adı GÜL
Gülü vurmuşlar Gül Sokağı’nda,
Uzanmış üç adım yatıyordu gül...
Bir adam usulca bir uçuruma,
“Sevi için” deyip atıyordu gül...
Ve bir kız kanatıp hüznü boyuna,
Hepten sevgisizlere satıyordu gül...
Gülü vurmuşlar Gül Sokağı’nda,
Uzanmış üç adım yatıyordu gül...”
Nasıl? Güzel bir şiir değil mi? Elbette! ... Gül sokağında vurulan bir gülün öyküsü bu işte… Gülün ölümü, uçuruma atılışı ve sevgisizlere satılışı ne güzel işlenmiş… Bu şiirde şair Özcan, bana göre, kendi yüreğini anlatmış diyebilirim. Gülün vurulup üç adım boyunda yatması, şairin otuzlu yaşlara geldiğini anlatır. Otuzlu yaşlara gelmesine rağmen, uçuruma sevdası için usulca gül atmıştır. Uçurum zamandır. Dipsiz, sonsuz, akıp giden ve gül yutan zaman… Ters dönen devrandır zaman ve korkunç bir uçurumdur. Gül yürekli şairi gurbete atmış, savurmuştur… Gül sokağında tam otuz yıldır uzanıp kalmış, vurulmuş, uçurumlara atılmış bir gül yürek, sevgiden nasibini alamamış insanlardan şikâyetçidir. Elemli, fakir, kimsesiz ve zavallı bir kız da bu sevgisiz ellere gül sunmakta, gül satmaya çalışmaktadır. Şair gördüğü bu manzara karşısında gene otuz yıllık çilesini anımsamadan duramaz… Kahrolur, ölür…