Sel gider
Kumu da arkasından...
Gittin
Şarabın kızıl kanında
Saklı kaldı yüzün,
SEVMEK –YAŞAMAK- ÖLMEK
(DENEME)
Sevgiyi somut, koşulu olmayan, tek taraflı duygusal bağlılık olarak algılıyorum. Bu nedenle de sevginin öznesi her kimse (Anne, baba, sevgili, köpek v.s.) onu ve sevgisini denetlemenin doğru olmayacağı kanısındayım. Kaldı ki sevgisini denetlemek doğru olmadığı kadar mümkün de değildir zaten.
Bu tanımdan yola çıkarak sevgide denetime tutkun olan birey için hastalıklı bir algısı vardır diyebiliriz. Denetime tutkun birey sevgi duyduğu her nesnenin (nesnenin diyorum çünkü bu tip insanlar sevdikleri şeyin canlı olduğuna aldırmadan onları nesneleştirirler.) tek hükümdarı olmak isterler. Buna bağlı olarak sevgiyi yanlış kavrayan kişi hayatı boyunca kesinlik peşinde koşar. Örneğin bir nesne ya siyahtır ya beyaz, gri olabilme ihtimali üzerinde düşünmek bile zaman kaybıdır.Bir insan ya iyidir ya kötü. Bütün canlıların yaşama uygun doğrularının olabileceği gibi aynı yaşam içerisinde yanlışlarının da olacağını, önemli olanın hangi tarafın ağır bastığını kavrayabilmek ve karşıdakini bir bütün olarak algılamak olduğunu bir türlü anlayamaz veya sevilen sevenin tüm hayat olgusuna uyum göstermez zorundadır yoksa, sevilmeyi hak etmez. ‘Oysaki yaşam hiçbir zaman kesin önceden bilinebilen, denetlenebilen bir şey değildir. Denetlenebilir kılmak için yaşamı ölüme dönüştürmek gerekir. Gerçekten yaşamda kesin olan tek şey ölümdür’. Bir canlıyı denetlemek, neler yapacağını önceden bilebilmek, o canlının tüm yaşam alanlarına sahip olmakla mümkündür. Oysa ki size onu sevdiren tüm bireysel faaliyetleri öldürmüş olacaksınız ki bu bir anlamda kendi sevginizi öldürmektir. Başka bir anlamda böyle bir sahiplik algısı insanın kendi kendine ihanetidir.Bu da o canlının nesneleşmesi (ölümü) demektir.
Yaşamımdan bir kesit bu konuyu çok güzel örnekliyor; bir dönem birlikte olduğum kız arkadaşım arkamdan, beni ne çok sevdiğini şu cümleyle dile getirmiş.
“Onu o kadar çok seviyorum ki küçültüp cebim de taşımak istiyorum “. Eğer sevmenin bir şans işi değil de öğrenilebilir bir şey olduğuna inanıyor ve biliyorsanız, böyle bir cümlenin ne kadar tehlikeli olduğunu da görür benim kadar acı çekmezsiniz.
Gerçek sevgi algısında birey narsizmini yenmiş olmalıdır. Bu nedenle bütünüyle bilinçlenebilecek iki bireyin kendilerini iki ayrı varlık olarak algılaması gereklidir. Ve bu genelde birbirleriyle açılıp bütünleşen iki kişi arsında kurulan sürekli bir ilişkide vücut bulur.
Şimdi de sevgide özgürlük, sorumluluk, bilmek ve tutku gibi birbiriyle oldukça ilintili ve çoğu zaman popüler kültürün kaosu altında birbiriyle karışan kavramlar üzerinde düşünelim. Eğer özgürlük TANRI’NIN BUYURDUĞU ÜZRE, A yada B unsurlarından birini seçmekse tabi ki akıl dışı tutkuların buyurduğu eyleme karşı aklın buyurduğu eylemi seçme sorunudur (Burada bilmek ve sorumluluk kavramlarının birbirleriyle ilişkisine dikkat edilmelidir) . Tabi ki burada özgürlüğün kişi tarafından istenilen her şeyi yapma iradesi olmadığı üzerinde durmama gerek yok. Spinoza` ya göre özgürlük: gerçekliğin farkında olmaktan, bu gerçekliği kabul etmekten doğan,bireyin ruhsal ve zihinsel yeteneklerini en iyi biçimde geliştirmesini sağlayacak eylemleri belirleyen “yeterli fikirlerden” oluşur. yine Spinoza`ya göre insan eylemini, tutkular yada (nedenlerle) akıl belirler. TUTKULARIN YÖNETİMİNDE İNSAN,TUTSAK GİBİDİR; AKLIN YÖNETİMİNDEYSE ÖZGÜRDÜR. Gerçekten özgür olan bir insan seven, üreten ve bağımsız bir kişidir. Bu anlamda özgür insan iki olası eylem arasında özel bir seçimi yapan değil bu seçeneklerden “kötü olan seçeneği seçme özgürlüğü olmayan” insan, bütünüyle özgürdür. Bu da BİLME yi gerektirir. Sevgiyi kavramak yolunda özgürlük,sorumluluk terimlerini bilgiyle doğru oturtmanın yaşamda kaos ve bunalımlardan uzak daha kolay bir yol haritası sunacağına inanıyorum.
*kaynaklar: -Eric From sevginin ve şiddetin kaynağı
-Spinoza ahlak
Bülent KİRAZ
SON
ey toprağın en verimlisi
kadının en ateşlisi
senden değil mi bu deprem,
senin değil mi bu yığın.
Sunaklar ağlıyordu…
Hüznüm, ağır yükleri gecelerin.
Griye dönerken sokaklar,
Usturanın ağzında adım.
Felaketin şarkısı
Samanyolu’na Binip-Binip
Dünyanın Zifir Karanlığında,
Salınarak uyandık güneşin penceresinden.
Kadın ve insanı ayıran köprüleri yaktı yüreğim.
Zihnimi Aydınlatan Rüzgârgülüm,
Zülfünün Telindeyim
Yalnızlık baladı
Sesimde sesinin resmi tuz gibi
Eprimiş duygularım,
kim saracak?
İçimde bir şair,
Senden uzak
Yenik bir savaşçı
Unutulmuş bir esir
Esrik korkulu bir yalnızlığım.
Erken solmuş bir çiçek
Yaslı bir yürek,
tamda arifesinde mutluluğumun
yetmemişki ağladıklarım
aşkın özlemiyle sarhoşum
yollar geçtim, kervanlar
akşamlar ve gündüzler
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!