Kapıma geldiğinde bakmadım yüzüne
Gittiğinde yüreğim de gitti peşinden
O kara gözler, o pembe yanaklar nerede
O rayiha, o yüzdeki renk nerede
Seslendi bana sevdiğim: ey çılgın bülbül
Niçin ağlayıp figan edersin
Ovaları ve dağları kokusuyla güzelleştiren
Sevdiğin burada işte, gözün önünde
Ey bülbül artık biliyorsun kim olduğumu
Özgürsün hep, tutsağım ben
Çıktım dinden imandan, yurtsuzum, yuvasızım,
Adım Cegerxwîn, bir Kürt genciyim.
Cegerxwîn (1903-1984)
Kürtçe’den çeviren: İsmail Haydar Aksoy
Bülbül
Bülbül, hoş sesli, özgür bir kuştur. Kafese girmez. Onu kafese koyarsan çırpına çırpına ölür. Bir yürek yangınıyla, bir buruklukla ve derin bir pişmanlıkla yaşamak zorunda kalırsınız. Bu yüzden kimse bülbülü kafese koymaya çalışmaz…
Türk edebiyatında Divan şairleri “bülbül”ü aşık’la özdeşleştirmişlerdir. Çılgındır, hareketlidir, daldan dala konar, güzel şarkılar söyler… Gül ise sevilendir, sevgilidir. Bülbülün özgür kişiliği, aşk için yanıp tutuşması Milli Şairimiz Mehmet Akif’e ilham kaynağı olmuş; Bursa’nın Yunanlılarca işgal edildiği haberleri gelince, bülbül’ün özgür olduğunu, basit bir aşk derdiyle, şımarıkça aşk acılarıyla ağlayıp inlemesinin yersiz olduğunu;
“Eşin var âşiyanın var, baharın var ki beklerdin.
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?
O zümrüt tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun,
Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun!
oysa kendi yurdunun işgal altında olduğunu, vatan aşkının bir güzele duyulan aşktan daha üstün olduğundan hareketle:
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem! ”
demiştir.
Ünlü Kürt şairi Ciğerhun’da ise bülbül’ün; birinci dörtlükte “aşk” anlamında olduğu görülmektedir. Aşk, kapıyı çalmış ama şair ona yüz vermemiştir. Aşkı gücendirdiği için o da gitmiştir. Gençliği de yüreği, duyguları da peşinden…
Kapıma geldiğinde bakmadım yüzüne
Gittiğinde yüreğim de gitti peşinden
O kara gözler, o pembe yanaklar nerede
O rayiha, o yüzdeki renk nerede
Bir dava peşinde koşmak insani duyguları, doğal beklentileri, gündelik yaşamın dertlerini geri plana itmeyi gerektirmiştir. Bu arada kendi aşkı da boy atıp serpilemeden gölgelenmiştir.
Seslendi bana sevdiğim: ey çılgın bülbül
Niçin ağlayıp figan edersin
Ovaları ve dağları kokusuyla güzelleştiren
Sevdiğin burada işte, gözün önünde
İkinci dörtlükte “bülbül”, şairin kendisidir. Sevdiği ona seslenmektedir: ”Ey çılgın bülbül, dağda bayırda gezersin, oysa ben buradayım. Ulaşmak, kavuşmak mümkünken sen ağlayıp inlemeyi seçersin…”
Nazım’ın “Mavi Gözlü Dev” şiirini hatırlamamak mümkün mü?
“O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.”
Nazım gibi Ciğerhun’da çevresindeki insanların yaşayışındaki çelişkiyi dert edinmiştir. O, artık başka bir boyuta geçmiş, daha derin bir aşkı yaşamaltadır.
'pamuk bizim ama biz çıplağız' şiirinde:
gözyaşlarımızla sularız seni ey pamuk
bu eller açtırır, bu adımlar güzelleştirir seni,
elde kazma, elde kürek bütün işlerin bizim omuzlarımızda
türküler çağırarak üretiriz seni.
altın babalarına varırsın sonunda.
pamuk! bizim toprağın ürünüsün sen
oysa biz çıplağız ve meteliksiz
ne kadar yüksekmiş kıymetin bilememişiz
cahil ve köylü olduğumuz içindir bu yoksulluğumuz
yüzde bir kadarını da kazandık mı, razı geliriz.
Bir din eğitimi almış olmasına rağmen bu dünyanın değerlerine ve “kul hakkı”na saygıyı ön plana çıkarmış ve ağalığa, adaletsizliğe, haksızlığa karşı mücadeleyi önemsemiştir. Bu tutumu onu akılcı ve dünyevi yapmış; “din duygusu gönlüne, hak ve özgürlük isteği ise diline”, şiirine yerleşmiştir.
Ey bülbül artık biliyorsun kim olduğumu
Özgürsün hep, tutsağım ben
Çıktım dinden imandan, yurtsuzum, yuvasızım,
Adım Cegerxwîn, bir Kürt genciyim.
Son dörtlükte bülbül “şiiri-aşkı”dır. Artık beni tanıyorsun. Sen özgürsün ben tutsağım… Burada bir tezat söz konusudur. Dinler ve din adamları genel bir eğilim olarak insana “yaşadığı hayatı kader olarak kabullenmesini” öğütler. Oysa şair, “dünyada” insanca bir hayat istemektedir. Bu istek onu çevresiyle “uyumsuz” yapmaktadır. Yerleşik değerlere baş kaldırmış ve ülkesini terk etmek durumunda kalmıştır. “Ciğerhun”, sözcük olarak “ciğeri kanlı” anlamına gelse de Türkçeye “Bağrıyanık” olarak aktarmak mümkündür.
Bu dizelerden Ciğerhun’u bir “hak ve özgürlük” savaşçısı olduğunu anlıyoruz. Onun büyük yüreği yoksulluğa, ağa baskısına, sömürüye ve dini değerlerin sömürüye alet edilmesine isyan etmiştir. Şiirleri bu yakınmalarla ve haksızlığa isyanla doludur. Herkes yaşadığını yazar.
Ciğerhun, öncü bir şairdir. Nevar ki birçok Türk ve Kürt aydını gibi Ciğerhun’un emperyalizmi anlayamadığını, günümüzde çok sayıda örneği olan “Cem Sultanların”, feodal baskılar ve yoksullukla mücadele uğruna, gidip yad ellere sığındığını görüyoruz. Onun bu tutumu birçok Kürt aydınını Batı’nın “yardım”larına bel bağlayan ve bölgeye, “bölge dışı” güçleri davet eden tutumlarına kapı aralamıştır.
Demokrasi ve özgürlük her şeyden önce o toplumun iç sorunu, toplumsal olgunlaşma ve ekonomik yapılanma sorunudur. Sözde “Dış yardım”, “demokrasi” adına bile olsa işgal; sorun çözücü değil, sorunları derinleştirici bir etki yapmaktadır.
Bülbül, özgür olmak için çırpınır; “başka bir kafes” uğruna değil! O zaman mücadeleye ne gerek var ki… Türkiye’nin kendisi özgür ve zengin bir ülke değildir; Türkiye Kürtleri ise Türkiye’de, başka hiçbir ülkede olmadıkları kadar özgürdür, üretim ve yönetim süreçlerine katılılabilmektedir.
Şair Hakkında:
Devrimci Kürt şairi Ciğerhun (1903–1984) Mardin’in Gercüş İlçesinin (şu anda Batman’a bağlı) Hesar Köyünde doğdu. Asıl adı Şeyhmus Hasan’dır. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Ciğerhun küçük yaşta anasız babasız kalır ve yoksul ablasının yanında yaşamaya başlar. Ancak çocukluğunda, varsıl ağaların yanında çobanlık, ırgatlık yapmak zorundadır. 1. Dünya Savaşı şartlarında Suriye’deki Kamışlı yakınındaki Amud Köyüne gider. Yaşam Mardin’den farksızdır. Okuma tutkusu onu oralarda dinsel eğitim veren medreselere yönlendirir. Ve zor şartlarda cami imamı belgesi alır. Ciğerhun köy köy dolaşabilecek, köylülerin yaşamını daha çok tadabilecektir.
Ciğerhun’un çocukluk yaşından beri sınıf çelişkilerini yaşayarak büyümesi, onu 1924’de yazmaya başladığı şiir’de ezilenlerin safına kor. Onun kullandığı rumuz bundan böyle “Ciğerhun (ciğerikanlı) ”dır.Tüm yazdıkları, genelde dünya yoksulları özelde tarım emekçilerinin çektikleridir: “Hey ırgat ırgat ırgat/ Orağa kalmadı iş// Kızıl buğdayın orak mevsimi/ Homurdanıyor biçerdöğerler/ Irgatlar sarmış çevresini/ Mal sahibinin kördür gözleri// Hey ırgat ırgat ırgat/ Orağa kalmamış iş (…) ”
Ciğerhun, dünya görüşü ve imgelerini tüm dünya yoksulları için seçer. Son ereği sömürünün olmadığı bir dünya yaratmaktır. Tüm ezilenler ezenlere karşı birleşmelidir, bu birleşme ağa, bey, molla, şeyhlere başkaldırı için olmalıdır: “Kardeşlik buysa, istemiyoruz böyle kardeşliği/ Eşek semerine bağlı kaldıkça yularımız/ Onlar ağa, bey; bizler zayıf, köle,/ Onlar düşmanın, biz de onların rençperleri oldukça…/ Hey işçiler, köylüler, ne zamandır, kalkın yeter// Ne güne dek ağa ve beylerin işçileri olacağız/ Ne güne dek köpeklerin ayakları arasında kemik? (…) ”
Savaşa karşı, barış yanlısıdır Ciğerhun. Çünkü o biliyor ki tüm savaşların asıl galibi varsıllardır ve yine o biliyor ki tüm savaşların kaybedeni yoksullardır. “Yiğit arkadaşlar, güzelim gençler barış ister/ Gül, çiçek, gülnaz ve nesrin barış ister(…) Sevenler, Şirin’le Zin barış ister(…) Düğün-halay mı; yoksa savaş mı istersiniz? / Bahçe, bostan, bağ mı; yoksa savaş mı istersiniz? (…) ” Toplumsal gerçekçi bir Kürt şairi olan Ciğerhun, tüm ezilenlerin kurtuluşunu istemekle evrenselleşen bir edebiyatçıdır: “Doğu cennet bağının gülüyüm/ Güneşim, ışıdım karanlığında gecenin/ Fışkırmışım çağın sinesinden/ Fırat’ım, geniş tarihlerden geldim/ Hayat doluyum, güzel yaşamak isterim/ Bin dokuzyüzlerde yeşeren bir ekinim/ Yıldırımım, çok kıvılcımlı, bulutla gökgürültüsü/ Görkemli bir sesle geliyorum vatanın göğünden/ Selim ben, dalgalarla çağlarım/ Yenilemek isterim toplumumu
Sedat DemirkayaKayıt Tarihi : 26.8.2008 13:52:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!