Bugün kendimi gördüm, kendimde bir şey gördüm. O gördüğüm şey artık artık tahammül gücümün sıfır noktasına vuruşuydu. Hani çok ince bir çizgiye kadar geldiğini söylediğim yaralara direncim, açtığın yaralara direncimin tükenişini gördüm kendimde. Demek ki ben ya bir çınar kadar dayanıklı değildim ya da öyle yaralar açıldı ki bedenimin en hassas yerlerine çınar olsan ne yazar...! Ben bugün artık yüreğimin “pes” edişini gördüm kendimde…
“Ben sana söylediydim, söylüyordum, anladıydın, anlamadıydın” gibi bir kısırdöngünün de benim, bizim için anlamı olmadığı gördüm… Ne itirazlarının, ne yalanlamalarının ne de kabullenişlerinin, “haklısın, haklıydınlarının” bir değer taşımadığını anladım.
Bir şey söylemeni bir şey açıklamanı beklemiyorum gerçekten. Ne haklısın demeni ne itirazını duymak istemiyorum. Eğer bir açıklamada bulunacaksan, bir şey soracaksan; kendine açıklamanı, kendine sormanı, bütün sorularının, bütün nedenlerinin, bütün niçinlerinin cevabını kendinde bulmanı istiyorum. İstediğin cevabı vermek gene senin elinde. Kendini kandırmak ya da kendini ikna etmek ya da kendini teselli etmek yine senin elinde… Nasıl duymak istiyorsan nasıl işine geliyorsa kendine öyle sor, ta ki kendi sorularına ve cevaplarına kendin de isyan edesiye kadar.
Evet bu yolu sen seçtin, demek ki senin doğruların bunlar. Yolun açık olsun. Başka diyecek söz bulamıyorum. Söyledim olmadı, anlattım olmadı, yalvardım gene olmadı… Ve bu yürek iflas etti. Doğruluğuna emin olduğum şeyleri “doğrudur, inan” diyerek anlattım; doğruluğu şüpheli şeyleri “acaba, olabilir mi” diye anlattım.. Ve anlattım, anlattım… Aşkı da rafa kaldırarak, hislerimi bir kenara koyarak, sadece bir gerçek dost gözüyle de olsa anlattığım oldu çok defalar… Olmadı olmadı…
Sen direndikçe acaba duygularım gerçekleri ya da doğruları bastırıyor da ben mi yanlış anlatıyorum, yanlış beklentilerim var diye de defalarca kendimi sorguladım, sorguladım… Neredeyse her anlattığım, her uyardığım senin karşına “yaşanınca fark edilen” olarak çıktı. Ama bütün bunlara rağmen kısırdöngü halinde dön dolaş aynı yerde debelendiğmizi artık kabullenmem gerekti. Çünkü artık bu yürek kaldırmıyor…
Düşündüm sahil boyu yalnız yürürken, geceler boyu çok defa düşündüğüm gibi… Bir yerlerde bir yanlış var… Acaba dilimizden düşmeyen aşk buralarda yok muydu… Aşk sandığımız başka bir şey miydi. Hep inanmıştım aşkının büyüklüğüne, “köpekler gibi” sevdiğine… İlk defa bu gün düşündüm: böyle bir aşkı yüreğinde taşıyan, sevdiğine bu kadar zulüm eder mi, aşkım dediği kişinin iyice sendelemeye başladığını gördüğü halde, kendi ağzından artık tahammül gücünün tükenme çizgisine geldiğini hatırlatmasına rağmen…
Biliyorum, sana batan sana acı veren bir şey var, o senin için bin şey gibidir, anlıyorum. Ama bana batan gerçekten bin şey var, gözümde bir şey’e kadar küçültmeye çalıştığım… Fakat senin her defasında bunlar da var, bunlar da var dercesine sürekli gözüme soktuğun şeyler… Sebep ne olursa olsun ama aşk bu olamaz, aşık böyle olamaz… Aşık bile bile böyle cefa çektirmez… Bir yanlış var herhalde… Senden yapılmayacak bir şey istediğimi sanmıyorum, beklentilerimin pek çoğu bırakın bir aşıkın yapması, normal bir saygı gereği bile yapılabilecek kadar basit şeylerdi… Ve bunların yine senin iyiliğine olduğuydu. Ama görüyorum olmuyor, olmuyor, olmuyor ve bu yürek hep kanıyor…
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta