Camın bir yanında içi ısıtan sıcaklık, diğer yanda içimi donduran soğukluk…
Kışın en şiddetli soğuk zamanları olan tipili gecelerde buğu yapan tarafta oturup seninle çay içmek..
Hayatımın eksik olan boş sayfalarında seni yazmayı istiyorum. Bu gece… Yaşanmamış zamanların karalanmış sayfalarında sadece adının baş harfleri okunuyor.. Kargacık burgacık satırların arasında düzgün olan senin kalan adın…
Zaten ne yazılabilir ki senin adından başka? Eksilmek, yaşamak, gitmek, özlemek, ne kadar içine kapanırsam kapanayım kapandığım ölçüde dışarı açık olduğumu mu?
Ne yazılabilir ki?
Senden bana iz olarak kalan çok ama adın yeterli.. Hayatımın en karmaşık dönemeçlerinin hatıralarını taşıyan kargacık burgacık satırlarda senin adını bulmak..
Hayatımın özetini çıkarırken bu kez satır aralarında değil, sayfalar arasında sen yazmak….
Üşüdüğüm zamanlarda soluduğum nefeslerle adını cama yazmak…
Odanın en karanlık, en kuytu köşesinde senin adını yazacağım.. Tenime kazıyacağım adını…
Şairin dediği gibi: “Mevsimler geçiyor, gündüzler yine gelecek, kış yine olacak…”…
Geçen zaman, geçen yıllar ve geride kalan koskocaman bir boşluk…
Dün 15 yaşındaydım, bugün 25.. Geride bıraktığım yıllarımdan bana ne kaldı? ? ? Ders, üniversite, iş.. Hiç birisi.. Sadece tutku.. Bir kişi…..
Kendimi eksiltiyorum… Zaman hep bir şeyler alıp götürüyor benden.. Bana verdikleri ise neredeyse yok…
Gençken yaşlanmışım, yaşlıyken genç oluşum.. Fark eder mi? Yaşadıklarıyla değerlendirmeli insan.. Yaşıyla değil.. Verebilecekleriyle, yaşamışlığıyla, kendine güvenmesiyle, yaşamı ciddiye almasıyla, sabit duruşuyla, kendine itimat edilmesine ihanet etmemesiyle değerlendirilmeli.. Fiziki farklılıklarla, derilerin buruşmuş ya da yaşla değil.. Sadece kendi özbenliğiyle, varlığıyla, kalbiyle değerlendirilmeli.. Öne zoraki engeller koyarak değil…
Doğru, yine sabah olacak. Ve dünden farklı olmayacak.. Ama farklı olacağı heyecanı yaşamak.. Ancak saatler geçtikçe heyecan azalıyor.. Bende kalan tek şey “tutku”…
Günlerin, kışların, mevsimlerin geçmesine rağmen bende kalan sen.. Buğulanmış cama bakınca camda seni görüyorum. Senin yüzünün üzerine senin adını yazıyorum….
Buğu, üzüntü, sen, adını senin üzerine yazmak…
Seni düşünmekten yazamıyorum.. Yazabileceğim tek şey adın..
Adını ancak ıslak zeminlerine yazabiliyorum… Yüzümde ise…
Eskitemiyorum seni..
Sendeki zaman ve mekan bende saklı..
Onların içeriğini kanlarımla söndürüyorum… Kanlarımda gezdiriyorum seni…
Ve her saniye daha çok istiyorum seni…...
Doğru….
Günler, kışlar, yıllar geçiyor.. Her gün belirli bir saatten sonra heyecan azalıyor. Ama bende olan ve geçen bunca zamana rağmen bende olan sana dair “tutku”…
Heyecan nasıl olsa var…
Demiştim ya bu kış gecesinde seni düşünerek adını buğulanmış camlara yazıyorum içimi titreten kahveyi içerek..
Sen, tutku, buğulanmış cam, özlemek…
Ve senden bana kalan adını buğulanmış cama yazabiliyorum sadece….
Kayıt Tarihi : 2.3.2005 18:03:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!