Yılgın bir akşam üstü, hayattan kalkışmaya yönelen gönlüme “ölüm” düştü. İskeleden beni çekti halatlar. Islanmış bedenim buz gibi. Tanıdık, tanımadık herkes geldi. Ani kayboluşuyla nefesimin, yarına dair umutlarım askıya alındı. Mutlak bir karanlığa kapanırken gözlerim, mavilere gömüldü aşka özlemlerim. Şiirlerim daha bir değerlendi cansız bedenimin toprağa verilmesiyle. Uzaklardan bir gazel duyuldu. Ahh anneciğim en çok sen yandın biliyorum, birde gözü yaşlı umut’um. Artık rüzgarı hissetmiyorum, ellerimin üşümesini de… Hayatı yakalamak için koşturamıyorum bile. Usul usul yağmur yağıyor, tek bir yatağım var artık bu gökkubbede, tek adresim gökyüzü ve bulutlar.
Ne garip bir his, uzun uzun baktım hayata… Ölüme omuz silktim. Bırakamadım umudumu, elimi tuttu kız çocuğu düşlerim. Bir dost selamında minik bir itfaiyeci kaldırdı üzerimden yangınımı. Yeniden sarıldım kendime, doğrusunu isterseniz henüz hazır değildim ölüme…
Bir anda her şey değişebiliyor…
Zaman zaman tutunamam yaşama, kendime uzak olduğum günlerde ağzımın tadı bozulur. Eser kalmaz gönlümün hüzünle şakalaşan neşesinden… Siz de bilirsiniz işte, kimsesiz bir çocuk gibi kalıverirsiniz gecenin orta yerinde.
Keskin bir bıçak gibi keser yüreğimi hasretler acımadan. Yangın geceyi kucaklar, dargın düşlerime sarılırım neden sonra… Zor büyüdüğüm bir yaşamda sığmaz bedenim gecelere, yaşamın yüzüne dayanır dudaklarım. Tadı damağımda kalan bir çocukluktur özlediğim. Bir camın buğusundan akar giderim menekşe yapraklarına. “ Kal! ” diyen yoksa anlamlıdır gitmelerim…
Zavallı gönlüm ağlar, savrulan rüzgarla sohbet ederim yaprak misali. Hiç mi esmez kavak yelleri. Tomurcuklanırken kirpiklerimde hüzün, geceler sevişir günle… Yıldızlar yüklenir sevdanın izlerini, karanlığı deler sancılarım. Dudaklarım bir türkü mırıldanır, yıkılır hayallerim. Neden bilmem, gidemem… Kalamam da…
Mevsimler gelir geçer ard arda, benden alır hep. Geceler uzadıkça benden götürür umutları. Sonu gelmez karanlıklara, gülümseyerek kazırım adını. Tek bir hücrem kalmaz hüznün değmediği. Bir kenara bırakırım tomurcuklu dal uçlarımı masum bir fidan gibi.
Tık, tık, tık… Çalmaz bu kez kapı. Gidişlerin ayak sesleridir bunlar. Ayrılık da bir kaderdir der, susarım yıllar aşka çare olmadıkça. Başka bir şey istemem aslında, ayrılmamak bana yeterken. Ölüm dedim ya, aslında bu ölümden beter. Susarım, konuşamam. Oysa söyleyecek öyle çok şey var ki. Rüyalardan dökülen bir yaprak gibi, kopar giderim sonbaharın kucağından. Hazan bitmeden kavuşurum yokluğa. Hüzünlere dalan hiçbir yürek, ben atmayacak bilirim. İllaki sıfırlanacak beyaz düşlerim karanlıkla.
Mısraların yalınayak üzerime gelir, mutluluğun halılarını sererim yollarına. Basıp geçersin. Yine de gülüşlerimle okşarım, dize dize uzanan ellerini. Yakın etsem uzakları, yangınlarını alıp gelir misin ki…
Koynumda yaralı düşlerim
İki dudak arasında yüreğim
Soldu güllerim
Sustum
Pustum gözyaşlarıma
Bir papatya falı ümitlerim
Ağlamaklı gözlerim
Bu zindanlar senin emanetin…
09/12/2007
Ayşegül TezcanKayıt Tarihi : 10.12.2007 20:24:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Ayşegül Tezcan](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/12/10/bu-zindanlar-senin-emanetin.jpg)
Harika bir anlatım tek kelime yıldızlı olsa ama yokmuş.tam puan.Kutluyorum yazan kalemi yüreği.
TÜM YORUMLAR (3)