(BİR ANI)
Doktorumun yanına girebilmek için uzun süredir sıramın gelmesini bekliyordum. Bu arada, deniz gibi masmavi olmasına rağmen sanki biraz bulutlanmış gri bir gökyüzünü andıran, bir çift göz tarafından izlendiğimi, yanlışlıkla yere düşürdüğüm çantamı almaya kalktığımda fark ettim. Minik bedeninde öyle bir şey vardı ki sanki dünyanın tüm ağırlığı iki küçük omuzun üstünde dengede durmaya çalışıyordu. Ve bu görülmeyecek gibi değildi. Arada o gözleri kaçırmaya çalışarak parmağımda oynadığım yüzüğüme bakıyordu. Küçük ve oldukça eski bir çanta tam ayaklarının altında belki de o minik bedenin içine sığmayan kederlerle doluydu.
Gözlüğümün altından onu süzüyordum Belli ki benden bir işaret bekliyordu. Minik bir tebessümümle tam alnına düşen ince ve cılız başak rengi bir bukleyi arkaya attı. Yüzünü şimdi daha net görebiliyordum. Bir tebessüm, bir tebessüm derken artık karşılıklı gülüşüyorduk. Adını sordum. Yüzünü hemen minik avuçlarının arasına aldı, utanmıştı sanki. Ellerinin arasından arada hala bana baktığını fark ediyordum. Minicik parmaklar tam yüzünü kapatamadığından olsa gerek derinlerden bir sesin duyulması hiç zor olmadı. ZEYNEP. Adı Zeynep idi. Oldum olası Zeynep ismini hep sevmişimdir. Hayallerim süsleyen bir isimdi, hiç ulaşamadığım yıldızımdı. Oysa şu an Zeynep işte tam karşımda bir adımlık mesafede bana o puslu gözlerle bakıyordu. Biraz da isminden olsa gerek ona içim o an ısınıvermişti.
-GEL dedim GEL. Bir adım attı biraz ürkek, bir adım daha derken artık bir nefes kadar yakınımdaydı. Gözleri parmağımdaki iri yüzüğe takılmıştı. Merakla inceliyordu. Elimi uzattım biraz dağınık özensizce taranmış saçlarının arasından parmaklarımı geçirdim ve hayatımda hiç unutamayacağım bir güne imza attığımı o an anladım. Koca bir şişlik sanki avucuma batıyordu. İstemeden iki elimi birden çektim, birbirine kenetledim. Tırnaklarım etime batıyordu sanki. Minik Zeynep başında bir ayıp taşıyormuşçasına benden aniden uzaklaştı, o yarı kirli valizimsi çantanın içinden çıkarttığı, rengi hafif solmuş pembe kurdeleli bir şapkayı hemen başına geçirdi. Onu utandırmıştım, belki de incitmiştim, bunu bilemiyordum ve hiç bilemeyecektim... O an içimde bir yanma oldu ki anlatamam. Bir ateş topu patladı sanki. Alev, alev yanıyordum. Aslında ondan daha çok ben utanmıştım ani davranışımdan dolayı. Yerimden kalktım. Bu sefer adım atma sırası bendeydi. Yanına yaklaştım. - SENİN ADIN NE? diye sordu titrek bir sesle ve biraz da utanarak. Söyledim, söyledim EMİNE dedim ama söylediğime de belki bin pişman olarak. O gün acı günüme bir halka daha eklemiştim Birden o buğulu gözlerin ıslandığını fark ettim. – ANNEMİN ADI da EMİNEYDİ AMA O ŞİMDİ YOK. Meraklanmıştım haliyle, aklıma en kötüsünü getirmemeye çalışarak sadece o an için yanında olmadığını düşündüm - TAMAM BEBEĞİM ANNEN ŞİMDİ İÇERDEN ÇIKAR derken, içerden çıkacak olan kişinin, bir başka acıyla içimi acıtacağını bilemedim.
Çantamdan bir küçük şeker çıkarttım (Genelde çocuklara bir şeyler vermeyi çok severim ve çantamda mutlaka bir iki renkli kâğıtlı şeker bulundururum) Önce almak istemedi. Ama sonra çekingen bir ifadeyle ellerimiz birleşti. Şekeri alırken o zayıf incecik parmaklarından vücuduma öyle büyük bir elektrik geçmişti ki. İçimde bir çocuk sevindirmenin bir anlık mutluluğunu yakaladığımı düşündüm Sevgiyle yanağını okşadım, diğer elimle de yanağındaki bir iki damla yaşı sildim arkama yaslandım. Hala annesinin onu yalnız bırakıp doktorun yanında olduğunu düşünüyordum. O andan itibaren belli etmeden onu izlemeye koyuldum. Büyük bir özenle çantayı tekrar açtı ve verdiğim şekeri -sanırım bir giysiydi- onun içine özenle sakladı. Onu izlediğimi fark etmemişti. Uzunca bir aradan sonra TEŞEKKÜR EDERİM ANNE diye bir ses, içimde yeni bir patlamaya neden oldu. (Ama ne yalan söyleyeyim teşekkür edebileceğini hiç düşünmemiştim ve kesinlikle de önemsemezdim ve hatta hiç beklemezdim. Zira karşımda henüz 6 yaşlarında ya var ya yok bir çocuk vardı ve o yaşlarda bir çocuktan ne bekleyebilirdim ki) Galiba anlamaya başlamıştım. Bir özlemin getirdiği bir seslenişti belli belirsiz. (O ses ki inanın asla unutamayacağım bir tonda söylenmişti) Onu o an gördüğü rüyadan uyandırmak istemediğim için neden böyle söylediğini sormadım ama dayanamayıp ve sadece neden verdiğim şekeri yemediğini sorabildim. - KARDEŞİME GÖTÜRECEĞİM yanıtı tüylerimi diken, diken etmişti. Bir şeker daha çıkarttım çantamdan ellerim titriyordu. – AL O ZAMAN BU DA SENİN ŞEKERİN. Aldı, biraz mahcup ve hiç itiraz etmeden ama yine yemeden ona sanki bir beden büyükmüş gibi duran ve her halinden belli olan ama temiz pak pantolonunun cebine koydu. Merakım iyice artmıştı. Sorduğumda aldığım cevap -DEDEME VERECEĞİM BELKİ BENİ YİNE O YABANCI VE ÇOK KALABALIK EVE GÖTÜRMEZ, ORAYA GİTTİĞİMDE BEN DEDEMİ ÇOK ÖZLÜYORUM. İşte o an artık duygusallığın zirve yaptığı bir andaydım ve ilk anladığım içerdeki kişinin annesi olmadığıydı, galiba aklıma getirmek istemediğim gerçek, bir buz dağı gibi karşımda duruyordu.
Beklemekten sıkılmıştı. Bir kapıya gidiyor, bir ona emanet edilmiş küçük valizin yanına geliyor ve yavaş yavaş çocukluğunun verdiği durdurulamaz hareketliliğin evrelerinde, artık husursuz turlar atmaya başlamıştı. Söylediğim hiçbir şeyi duymuyordu. Parmakları cebindeki şekerle kavga ediyordu sanki ve yüzünde belli belirsiz bir hüzün oluşmuştu yeniden. Çantamdaki son şekeri de çıkarttım. Görünce elimdeki şekeri sanki yeniden mutluluğu yakalamışçasına parıldamıştı gözleri. – ONU,CEBİNDEKİNİ YİYEBİLİRSİN, DEDENE BUNU VERELİM NE DERSİN? İşte o an artık gözümdeki yaşlara kimse engel olamazdı. - AMA SENİN ANNEN VAR DİMİ DEDEM SENİ YUVAYA ZATEN GÖTÜREMEZ Kİ SEN KOCAMANSIN BEN VEREYİM BENİ GÖTÜRMESİN. ONU SEN YE TEYZE. Bu çocuk nasıl bir şeydi böyle, hayatımı o gün sanki paramparça etmişti. Annesi yoktu belliydi artık ve çok güzel bir ortamda da büyümediği her halinden belliydi fakat yaşına göre son derece gururlu son derece vakurdu, son derece akıllı ve son derece terbiyeliydi. İnanılır gibi değildi. Ayrıca, yoksulluğun izleri o kadar da kendini belli ediyordu ki. O yaşlarda pespembe olması gereken yanaklar ne kadar da solgundu ve sanırım hastalığının da etkisi çok büyüktü. Hayatla kim bilir nasıl mücadele edecekti, bu minik bedeni neler bekliyordu.
Dede az sonra içerden çıktığında omuzları çökmüş gözlerinin altı şiş ve alnında yılların acımasız çizgileri, bembeyaz saçları ve bakımsız sakalı hiç de tezat oluşturmuyordu. Hayatın yorgunluğu o kadar belliydi ki yüzünde. Eliyle gözlerini ovuşturdu ve birden yüzünde bir aydınlık (torununa tapan bir dedenin ifadesi) Zeynep’in gözleriyle birleşti. Yöresel bir şiveyle - KURTULDUK diyordu, KURTULDUK BAK. BEN SANA DEMEDİM Mİ? BEN SANA SÖZ VERMEDİM Mİ? DOKTOR SENİ DE BENİ DE İYİ EDECEK diyordu. ŞİMDİ ANNENE GİDİP MÜJDEYİ VERELİM, SONRA GÖTÜRECEĞİM YERDEN DOKTOR AMCAN SENİ YANINA ALACAK ZEYNOM diyordu. Belli ki dede de kendince bu çözümü üretebilmişti. Ama bilmediği bir şey vardı. Dedenin Zeyno’su bu yalana kanmayacak kadar büyümüştü..-((
Gerisini hatırlamıyorum. Çünkü duymuyordum. İçimdeki sessiz hıçkırık kulaklarımı tıkamıştı sanki. O minik bedenin neden bu kadar ağır durduğunu dedenin yanımdan uzaklaşırken kulağıma fısıldamasıyla bir kez daha anlamıştım. Zeyno kanserdi ve dede ağır bir kalp hastası ve başka kimseleri yoktu ve kardeşiyle bir bakımevinde kalıyorlardı. Annesi bildiğimiz ve her gün bir yenisi eklenen kadın cinayeti kurbanlarından sadece birisiydi. Kader Zeyno’yu erken büyütmüştü ama yine de içinde bir yerlerde bir çocuk vardı ağlayan ve ağlatan! ! ! ! ! ! ! Zeyno’dan son duyduğum ses – DEDEM,KOCA BABAM NE OLUR BENİ ORAYA GÖTÜRME BAK SANA ŞEKER VERECEM……………….
.((((((((((((((((((((
Gülmek ayıp değilse ağlamak neden ayıp olsun ki. Ben ağladım. İnanın ağladım.
Parçalanmış hayatlar,parçalanmış yuvalar…. Benim ZEYNOM ne kadar da hür yaşıyordu oysa. Bir hastane köşesinde değil, sonsuz bir karanlığın içinde de olsa pırıl pırıldı. Bu gün bir kez daha anladım ki her ZEYNO’nun bir başka hikâyesi var. Bu ZEYNO içimizden biri, yüzlerce ZEYNO’dan sadece biriydi. Paylaşmayı bilmek, saygıyı öğrenmek, tüm acılara rağmen arada bir de olsa gülümseyebilmek……. anladım ki ne yaşa ne başa ne kültüre, ne eğitime bakıyor. İçten gelen bir şey ve bu ZEYNO’da fazlasıyla vardı. Ona o minik yüreğe acil şifalar dileyerek…… Dualarım onunla ve o parçalanmış hayatlardaki tüm çocuklara….
Emine TokgözKayıt Tarihi : 20.8.2013 05:59:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
(19.08.2013 tarihinden hüzünlü bir hastane öyküsü. Sadece duygularımı paylaşmak istedim) Okuyan dostlara saygı ve sevgilerimle

Okuduğum anı çok güzel kaleme alınmış yaşanılan öyle güzel aktarılmış ki o anı yaşattınız ve gözyaşlarımı tutamadım.. bazı şiirler vardır bazı yazılar Öyküler insan çok beğenir kutlarım yazarken düğüm düğüm olur insanın boğazı ve tıkar yüreği çünkü açının şiiri yada hüznün hikayesidir ..Kutlamak acıyı kutlamak gibi gelir yüreğime ...yutkunarak yazarım Kutlama sözcüğünü işte bu yazıda öyle ..ama eminim siz anladınız beni.. Güçlü kaleminizi ..sımsıcak içinde merhamet duygusu taşışan yüreğinizi yürekten kutlarım..ant10
Sevgimle
tebrik ederim dost kalem
harika bir paylaşım okudum
çokda güzel olmuş kutlarım
..........................
_________________________Antolojiye düşen
Günün duysal yorumu
Saygı ile efendim
TÜM YORUMLAR (58)