Bu yazı bir imzadır unutulası dünümden yarınlarıma...
Aynı uykuda farklı rüyalara yattığım. Yanında kadın olamadığım, ana olamadığım, hasta ruhu ile yıprandığım, zekâsı ile kullanıldığım. Küçük umutlarda büyük hayaller sakladığım. Aynı evi paylaştığım ev arkadaşım! Seninle yaşam bir soluk boyu yalnızlıktı nice yanlışlar silsilesinde. Avuçlarıma aldığım kırıklarımdı seni sen yapan. Kendi tenhalarıma çekildiğim yıllarım oldu adına. Hayat tüm renklerinin kararttı seninle.
Üç adımda girdiğim bir yoldun sen. Gönlümün tüm ateşlerine inat seçtiğim yol. Gözümün en kara hali. Üzerimdeki sevda kokusunu yok sayıp, ömrümün tüm sayfalarını sil bastan yazıp, içine kırgın, hüzünlü umutları katıp, titrek bir mum alevi ile yaklaştığım yolumdun sen.
Oysa başından sonu belli bir hikâyeydik hiç biz, olamayan biz. Sen şakrak günlerin sonu, kahkahalarımın suskunluğa gömüldüğü yerdi başın.
Sen, yüreğimle ömrüne katılası dört yapraklı goncalarımı gün çürüklerine gömen.
Sen, girdiği ömürlerde yangınından iz bırakmayan kundakçı.
Özünde acınası bir zavallı, insan olmanın takdirinden aciz, benim hayatıma kattığım en yanlış adamdın.
Sen evet demekle kendimi sırtımdan bıçaklayışımdın.
İyi oynadığın tüm oyunların özü kötülük ve çıkardı. Yüzündeki maskenin adı ise menfaat.
Almadan vermenin manasını bilmeyen. Ruhu ile bir kadına sahip olmak ne demek hissedemeyen. İçinin masumiyetini kısırlaştırmış. Hayatında kullanılası bir kişiden başka yareni olmayan zavallı. Sen benim tanıdığım en tehlikeli insandın.
Simdi can yakıcı yüzlerce, binlerce günden sonra şükrediyorum yoksun diye günümde, şükrediyorum yoksun diye ömrümde.
Evet, yoksun artık...
Kirlettiğin tüm beyazlarım renk değiştiriyor. Gözlerimden giden fer çakmaya başladı yeniden. Saclarım dahi güzelleşti sanki yokluğunu hissetmişlercesine.
En komiği de ne biliyor musun?
Kusarcasına, şuursuz yediğim yemekler boğazımda düğüm düğüm artık. Üzerime yapışan kilolar yavaş yavaş gidiyorlar yokluğunla birlikte. Ömrümü saran lanet kalkıyor sanki üzerimden olmayışını hissedercesine. Bedenim ve ruhum tazeleniyor yokluğuna şükrederek uyandığım her yeni gün ile.
Seni neden bu kadar uzattığımıysa inan bilmiyorum. Sen diyince pusulam merhametti, pusulam sevkat, pusulam hasta ruhuna sığınıp, yoksun olduğun her şey olmaktı belki de. Yar olamadığım, olamayacağım sana anne olmaktı çoğu zaman.
Son durduğum yerde gördüğüm şeyse korkunçtu. Sana benzemeye başlamıştım. Farklı boyutlarda ama bende artık hastaydım. Seni yenileme, seni tamir etme pahasına kendi ruhumu çürütmeye başlamıştım.
Oysa ufacık, yaralı bir yürekle gelmiştim sana. Tüm doğrularımı önüne sermiştim yalansız. Sana verebileceklerimi ve veremeyeceklerimi en başından söylemiştim.
Bambaşka bir ilişkiye evet demiştin benimle.
Bilemedim.
Can havli ile elini tuttuğum adamın hayatımın en büyük hatası olacağını göremedim.
Öyle toy, öyle masum, öyle yaralıydım ki. Sana evet diyen kızın, o gün karsısındaki adamı keşfi imkânsız, hazmıysa zamansızdı.
Hayatının tümü strateji, temeli ise hasta ruhundu. Ne acı ve yazıktır ki senin için soy ismini vereceğin kadının babasının mal durumu en az kendisi kadar önemliydi. O soyadının sana katacağı maddi güç önemliydi. Özelliklede bunu, evlendiğin o kız tahmin bile edemezdi. Yillarca senden kendi babamın, benim hiç bir zaman ilgilenmediğim parasal gücünü dinledim. Öyle ya değer yargılarımız bu anlamda örtüşse idi seninle evlenmezdim. Yıllarca çalıştım. Yıllarca kazancımı sana verdim. Vermemek olmazdı. Eğer ben vermezsem babam vermek zorundaydı, zorunda olduğunu bilmeden. Sen bir kadın ruhunun sorumluluğunu alabilecek erkek, insan onurunu taşıyabilecek bir adam hiç olmadın.
Bu yüz yılda bu cümleler
Kimileri için ilkel ve komik...
Ama benim yetiştiğim iklimlerde, suyunu içtiğim, rüzgârını soluduğum bölgelerde bu ve bunun gibi değerler şeref, onur demektir. Seref ve onursa insan ruhunun can damarı.
Sen ayrı iklimlerin insanları olduğumuzu beni ilk gördüğün günden beri biliyordun.
Bense başka iklimler olduğunu seninle keşfediyordum.
Simdi durduğum yerde ise, “Ne yazık” diyorum. Ne yazık etmişim kendime, ömrüme.
Ne yazık ki aynı yatakta uyumadığım, balayına dahi çıkmadığım, tek bir gün birlikte tatil yapmadığım, paylaşmadığım bir adamı altı yıl eşim sanmışım. Bu altı yılı saçma sapan bir ceza kesmişim kendime. Öyle bir ceza ki en çok ta insan yanımı kullandırtmışım sana. Hasta olduğuna inandırmışsın beni, o benim nasıl çalıştığını hiç çözemediğim beyninle. Yaptığın, yaşattığın cümle rezilliklerden sonra ayaklarımda saatlerce beni bırakma diye ağlayan bir adam izlemişim. Hayır, gidemezdin, bunları isteyerek yapmıyorum. Beni “bırakma” diyen bir adam. Hıçkırıklarla seni seviyorum diyen bir adam.
Gitmedim!
Yanından herkes gitti bir ben gitmedim.
Omuzlarından tuttum, her defasında ayağa kadidim seni kendim düşme pahasına.
Onlarca kez bittim sandım bitmedim. Avucumda ilacını taşıdım. Yemeğini yaptım, terli atletini değiştirdim. Annesizliğini ve ailesizliğini şaşkınlıkla izlediğim sana belki kadın olamadım ama tuhaf bir şekilde annelik yaptım yıllarca.
Sen beni bırakma dedikçe, ağladığını gördükçe ürperdim. Hasta dedim. Yapamazsın, gidemezsin. Sen ona evet dedin. Hem de herkese her şeye hatta kendine rağmen sen ona evet dedin. Böyle olacağını bilemesen de sen ona evet dedin. Simdi de gidemezsin, tutacaksın onu sıkı sıkı. Tedavisinde yanında olacaksın. İlacını içirecek, suyunu vereceksin. Kendi yasadıklarını geriye iteceksin.
Öyle ya...
Suyunu içtiğin, havasını soluduğun iklimlerin hakkını vereceksin.
Ne aptallıkmış tanrım. Nasıl bir yalanmışsın, nasıl bir bencilmişsin sen. Tanrının yeryüzüne özel olarak indirdiği bir varlık(!) . İyiyi çözmek için, kötüyü görüp güzele kıymet için, sanki insan ruhunun sınanması için yeryüzüne gönderilmiş bir varlık(!)
Ne kadar etik bunları zikretmek. Altı yıldan sonra biten, o adına asla ilişki diyemeyeceğim cendereden çıktıktan sonra bunları herkese aşikâr etmek yakışır mıydı bana?
Yakışır mıydı o içimde hala bir mucize gibi temiz duran kadına, bunları paylaşmak başka başka insanlarla. Yakışır mıydı yazdıklarım içinde en çok doğru olma kaygısı taşıyan bana?
Yakışmazdı! ! !
Öncelikle sen yakışmadın bana. Ve ömrüme getirdiğin cümle beddualı günlerin, serseri mayın misali nereden patlayacağı bilinmeyen pisliklerin yakışmadı bana. Aynı evde yasayıp yabancı olmak yakışmadı bana. Kadın olduğumu unutmak yakışmadı bana. Ana olmamak yakışmadı bana. Bile bile yok sayılmak, insafsızca kullanılmak, küçücük yüreğine ve varlığına böyle büyük kucak açmak yakışmadı bana. Bunca derde, saçma ıstıraba arabesk bir tavırla sahip çıkmak yakışmadı bana. Deve kuşu misali kafamı kuma gömüp, benim hiç bilmediğim bir hayat sürmene müsaade etmek yakışmadı bana.
Çok ve boş konuşmana göz yummak, ağzının ortasına inecek kocaman bir tokatla seni susturmamak yakışmadı bana. Seni bu kadar sıkı tutmak, o durduğun yerde traji komik sence olmuş tavrını izlemek, mide bulandıran sonradan görme hallerini tolere etmeye çalışmak, bu ilişki ile kendini taşıdığını, özünde asla olamayacağın yerlerde olduğunu sandığını izlemek yakışmadı bana. Tamamı ile altı yıllık kocaman bir rezillik olan bu yaşam sekli yakışmadı bana.
Bir turlu bitirip, son noktasını koyamadığım vicdanım, cezamdın sen. Hem de senin tüm vicdansızlığına inat edercesine. Dilsiz dağlara dönmüştüm artık. Kendisiyle baş edemeyen bir hastaydım. Hayata bu kadar güçsüz düşmek yakışmadı bana. İçi çürümüş ömründe yanında Nemrut kadar dik durup, içimdeki İbrahim´i görmeni ummak yakışmadı bana.
Bu yazım yüzüne tükürüşümdür altı yılıma cellât biçtiğim kendimin.
Bu yazım artık olmadığına inanmak isteyen tüm hücrelerimin istifra edişidir seni bütünü ile.
Bu yazım sevinçli, özgür, huzurlu, gunlere dair bir imzadır unutulası dünümden yarınlarıma.
Bu yazım yeniden merhabadır onura, gurura, sevdaya, yasama.
BU YAZIM GÜLMEKTİR DÜPEDÜZ YAŞANMASI HAK EDİLMİŞ MUTLULUKLARIMA.
Rabia BalabanKayıt Tarihi : 3.9.2009 16:42:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Rabia Balaban](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/09/03/bu-yazi-bir-imzadir-unutulasi-dunumden-yarinlarima-2.jpg)
Çevirip durduk sayfaları, bunda değilse sonrakinde olmalı
Kemale ermenin yolu doğruyu ararken yapılan hatalardır
Ve bir nimeti kıymettar yapan, o nimetin zıttıyla imtihandır
'kendimle söyleşi' tarzına çok güzel bir örnek teşkil edecek kadar samimi,içten,akıcı,anlam bütünlüğü bozulmamış,paragraflar arasında uyum yerli yerinde olan,duygusal ve güçlü tasvirlerle desteklenmiş başarılı bir çalışma olmuş.
beğeniyle okudum..
tebrik ediyorum.
+10 puan + ant.
Gerçek Dediğin___________
Bomboş kalırsa bir gün ellerin
Demek ki saklısın arkasında gerçeklerin...
Uğur Oğuz Şahin
TÜM YORUMLAR (12)