“Sevmeyi bilmiyordun da bu yaşa nasıl geldin, nasıl evlendin?..”
Sen nasıl yaptıysan Zeynep, sen nasıl geldiysen bu yaşa… Nasıl evlendin, nasıl anne olduysan…
Bu yaşa gelmiş olmam, böyle bir sevdaanın evvelce başımdan geçmiş olmasına bağlı değil. Tıpkı senin geldiğin, senin de “ben hiç böyle sevmedim, hiç böyle sevilmedim” dediğin gibi.
Becerememiş, pespaye bir hale getirmiş olsam da, olsak da ortadaki gerçekliği inkar edemeyiz.
Dediğim gibi; görmeden değil, görmediğimi varsayarak değil, hatta gördüğümü inkar ederek dahi değil: yazdığını gördüğüm halde, görmeme rağmen aradım seni ben. Bendeki gerçek bu; sen buna ‘ulan kendinde de mi değerin yok’ tarafından bakıp, yazdıklarnı okuduğum halde davet ettiğim kahveden, ‘tamam teşekkür ederim, ben seni ararım’ türünden soğuk, gereksiz ve saçma bir çıkarım yapabilirsin. Hakkın var.
Üç beş dakikaya hatta üç beş saniyeye mahkum vakitlerde; üç beş cümleye hatta üç beş kelimeye hapsedilmiş ve ‘anlatacaklarımıza ömürler yetmez’ mertebesinde bir sohbetimiz, bir muhabbetimiz, bir telvemiz, bir ânımız varken bu yaşımıza nasıl bunca sevmeden-sevilmeden geldiğim-iz sorusuna verecek bir cevabım maalesef yok. Vereceğim tek cevap, ‘sen ne yaptıysan, sen nasıl geldiysen bu yaşına böyle sevmeden, böyle sevilmeden; ben de aynı şeyi yaptım’ olur ki bu da hem yarım ağız söylenmiş samimiyetsiz bir cevap olur hem de kâfi derecede bir cevap teşkil etmez.
Ben seni seviyorum.
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta