Beklemek uçurumunda bir yuva yaptı sevdam. Ne olacağını, kendisini nelerin beklediğini düşleyen yavru bir yusufçuk. Kim için büyüyorum acep? Bir zamanlar sevi sözcükleri ile kutsanan, aşkın mı? Gitmelerime gelgitler ekleyip denizimi kurutan esrik sevgili mi?
Acılara and içen ürecimden, hayaller kurulan sevgiliyi hatırlamamak ne acı… İnsanoğlu nankör ve nankörlük çıkmazların kedisini aç ve susuz bırakan içsel bir eylemken seni sayfama ekledi ehli keyfim.
Ne kadar bekleyecektim, ne kadar beklemeliydim hiç bilmiyorum. Üç yıl, üç asır,üç dakika bile beklediğine değecek mi? İmkansız ve ruhu alınmış sorular canımı sıkıyordu. Sanki sorunlar yaratılmıştı da cevaplar henüz yaratılmamış hissi tanrısından yanıtlar bekliyor gibi.
Sorular kırk ayak gibi oğullaşışıyor ve çoğalıyordu beyninin ve yüreğinin tam ortasında.
“Bu yüreğim yok mu bu yüreğim…”. Nice oyunlar içre ruhunda derin yarıklar oluşturdu.
Hiçbir dudak öpmemişti, hiç bir nefes girmemişti, hiçbir göz bu kadar aşka ışık gelmemişti.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.