bu yağmur niçin böyle?
Bu karaltı, yeter mi bize,
kuşak kuşak böyle?
Hep sürgit, yargısız infazlarımızı,
büyüten bir sessizlikte
biliriz, bizim göğümüz en güzelidir bu mevsimde
ellerimizi açtıkça Tanrı’ya
yağmurdan konuşuruz, Tanrı’nın gölgesinde
bilir misin, denizimin bile, kabaran bir yüreği var benim
seni bir ben bilirim, kendimden çok,
eloğlu bilmez ki sen neredesin;
belki karanlık duvarlar içinde örülü,
belki kırk kat gürelmiş, çayır çimen içindesin…
sen nasılsan meğer, serçeler ısınmış nefesinde
kara kışlar altında, kürenmiş asfalt gibi
uzayan sesini tanıyalı
başka şarkı dolduramam, kulağımın içine
bu yağmur niçin böyle?
Vurup kendini yerden yere, kanatması gibi bir kişinin
dağıtıyor kuşları renklerine,
kuşları çevirip baktım, yenice gökyüzüne
geniş zamanlar bulunur, her seferinde,
yeni açılmış yazlara dağılan, ot kokusu;
güvenli bir akşamın, bin defa buğday kokusu
ısınıyor, geceye yetişmeye
başak başak tazelenen, umudun gününde
döndür yüzünü, bakayım, yapraklar sarılır gibi dala
günlerimiz esaslı, tıknazdır, eyvallah
o ki, bir gün, her mahalleden,
her köyden bir cenaze çıkmıştır
kalk gidelim, acıya su vermeye
gözyaşları sılasıdır ölümün,
yağmur işlemez ölülere
kalk gidelim, su gibi yürüyelim,
ölü adamların tıraşlı yüzlerine
geç kalınmamıştır, elbet
ama, bu yağmur, niçin böyle?
Korkma, dolaşalım serinliğini,
eskimez burguların, sıra selvilerinde
hem, kaçımız bağlıyız hayata
ellerin kadar senin?
Kaçımız hatırlanırız, senin gözlerin kadar?
Alabileceğin kadar çok şeyi alarak gözüne, hadi
yalnızlığımı örtüp geliyorum ben de
yağmurun dinmesini bekle
5 Mayıs 2016 Çarşamba / İstanbul
Halil IşıkKayıt Tarihi : 4.5.2016 00:16:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!