Toprağın bağrında bekçileri var
Türk’ün olduğunu tarihler yazar
Millet ruhsuz kaldı gaflete dalar
Toprak yas tutuyor bu vatan kimin
Orta Asyalardan gelenler nerde
Din düşmanlarına laiklik perde
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
BU VATAN KİMİN?
Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıra dağlar gibi duranlarındır
…diye başlayan ORHAN ŞAİK GÖKYAY’ın bu şiiri bizlere ilkokul sıralarında siyah önlükler içinde beyaz umutlarla okurken bizlere ezberlettiler. Ezberleyenlere yıldızlı pekiyi ezberlemeyenlere de kömür küreği ile dayak atarlardı. (bu dayağı çok yedim) Bu şiiri ezberleyen ağabeylerim ve akranlarım çeyrek asırdan fazla bir zamanda kimi seçilen, kimisi de atanan oldu.
Bu şiir yazılırken Çanakkale’de gençler ölüme, düğüne gider gibi gittiler. Toprağın altına yar koynuna girer gibi girdiler. Böyle kurtuldu ve böyle kuruldu bu Cumhuriyet…
Bu şiirdeki cümleler, duygudan ziyade bir realitedir. Bir ulusun yeniden doğuşunun, akıl almaz yokluklarına karşın, ulusal savaşımını kazanışının ve aydınlık günlere gelişinin tarihsel bir anlatımıdır.
Bu şehitlerin üzerine trafik şehitleri eklenirken (halen de eklenmekte) Veli GÖÇER’İN ve PKK şehitleri de üzerini nerdeyse kapatır duruma geldi. Yaşanan üç ihtilal de cabası… Yangılar, sel felaketleri, Faili meçhuller, suikastlar, gözaltı kayıpları da bunun adeta tuzu biberi olmuştur. Ekonomik sıkıntıdan bunalıma girip intihar edenleri, maganda kurşununa hedef olanları da siz ekleyin.
Gelin görün ki bu atananlar ve seçilenler, birbirini yerken siyasi ve ekonomik depremler kanser gibi sarmalamıştır her yeri… Bunu fırsat bilen kan emici yarasalar, karıncanın buğday çektiği gibi ülkem servetini dışarı çekmiştir.
Bu güzelim cumhuriyetin yiğit mimarları bu topraklara kendi kanını serperken, şimdiki torunları ise değil kan, tek damla ter dahi damlatmıyor.
Ağladıkça gözünde toprak dökülen köylüm ve elleri nasırdan çocuğunu okşayamayan asgari ücretli vergilere bağlanıp inim inim inlerken, yurdumun her köşesinde bir zengin yaratılıp (!) bankaları sırayla batırdılar. Eğer ki ORHAN ŞAİK GÖKYAY bugün yaşamış olsaydı acaba hangi şekil yazardı ve daha hangi kelimeleri eklerdi?
Ben mi? Kendimce yazdım.
Bu şiir okuduğum çocukluk dönemlerimi anımsıyorum. Anlamını bilmediğim sözcüklerden oluşan cümleleri okudukça, o çocuk halimizle bile tüylerimiz diken diken olurdu. Sonraları, cümleler içindeki bilinmeyenleri çözebilme ve olayları daha gerçek yönleriyle değerlendirebilme olanağı bulduğum zaman, bu “görkemli bir olgu, görkemli bir beğeniye” dönüştü. Daha sonra bu bildiklerimi, 2000’li yıllarının gençliğinin, seçilenin ve atananın yaptıkları ile yüzleştirdiğim zaman benim yazdığım şiir ortaya çıktı. Yorum sizin…
BU VATAN KİMİN?
Bu vatan malını gizli çalarak
İzini kaybedip kopanlarındır
Otuz yıl çalışıp bir ev alarak
Depremde başına kepenlerindir
Başa gelen dede hoca kadıyla
Vekil olan çaput başlı cadıyla
Ulu önder Atatürk’ün adıyla
Gösterdiği yoldan sapanlarındır
İnsan sürüsünü robot güdüyor
Ülkem yöneteni küfür ediyor
Teknoloji almış başın gidiyor
O da maalesef Japonlarındır
Mandal mandal bayilere asılan
Çıplak manken resimleri basılan
Köşeleri kare kare kesilen
Çanak çömlek veren kuponlarındır
Oturmuş koltuğa yapışmış eti
Şimdiki yönetim evvelden kötü
Her yıl beş nisanda açar paketi
Kırat ile halkı tepenlerindir
Daha Madımak’lar tütüp yanmadan
Dalına baykuşlar gelip konmadan
Tarikat şeyhlerine utanmadan
Bükülüp el etek öpenlerindir
İçki kumar kavga kucaklarından
Töre kanun olur bıçaklarından
Çatık kaşlı öfke ocaklarından
Mafya ile yasa yapanlarındır
Der Engini gerçekleri sezerken
Gördüğünü kalem ile süzerken
Her bir ferdi borç içinde yüzerken
Parayla bankaya tapanlarındır
AL BENDEN DE BU KADAR
ENGİNİ
DENİZ ŞAHİNOĞLU
HAYATTA KALDIK TEK BASIMISA
UNUTTUK ANAYI BABAYI HER KONUDA
KAFAMIZI ALDIK TUTTURDUK AVRUPAYA
SATTIK BU CENNET VATANI BIR AVUC PARAYA
YAZIKDIR OLAMADIK SADIK BU VATANA
UNUTTUK TOPRAKDA YATAN SEHITLERIMIZI
KAHR EDIYORUM BU VATANI SATANI
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta