Gecenin kıyısına demirlemiş
Gemileri dinamitliyorum,
İnsan bu ya
Bazen kuyruklu yıldıza çarpar başını,
Bazen aynalara bakarken
Kudurur içinde adsız köleler
Tetiğe basmak zamanında haykırır çocuklar
Irmağa bak
İntizamsız yolculuklara kılavuz olur
“Mahpus damları”
Güneş şefkati unutur
Üstüne, üstüne gelir duvar
Deve çıkmaz duvardan
Ad ve Semud gibi yok olurken hayat.
Bir kıyamet fidanı dikmeye gideriz
Kaf dağına çekilmiş muazzam uykulara
Alışkanlık uyandırır,
Boynumda ağrıyan insanları
Başka yarınlara
Yunus olur yüreğimiz
Dişlerimizin dibine nal sesleri çakılır
En kutsal renginde yeşilin,
Ravisi olmayan anılardan
Meşru yanı kalmamış
Kara İstanbul sabahlarının
Sahile vuracak cesetleri bekleriz her sabah
Söyle ey İstanbul
Kaç bahar bekleyeceğiz miladı kapında
Hüznüm ihtiyarladı,
Ahiretten bir mesken arıyor bedenim.
Mavi yelkenler çuvallıyor gözlerimde
Hani feryadı figan etmek değil elbet ahvalim
Kirpi ölüleri kapatmasın ufukları yeter.
Serviler içinde bakmayı bıraksak aynalara
İki kaşımız iki mezar taşı gibi çakılıp kalmasa
Yüzümüzün arsasına
Üsküdar’da ikamet etmese ışık yeleli atımın
Ayağını kıranlar.
Sırtımın kamburundan taksime çıkmasa
Ay ışığında salyangoz sırtında gezenler
Kalamış’a uğramasa
İnsanın kıyısından uzaklaştırılan duvar mihmandarları
Bu şehir naçar kalmalı cellâtlardan
Çatladıkça tohum, doğurunca kan
Parçalanan gök, bir yıldırımla çıkmalı damarlardan
Bezirgân pazarına düşmemeli ucuz tabutlar
Düşlerimizde görmeyi bıraksak vefa atlarını
Takılmasa peşimize yağlı urganlar
Cumartesi, pazarlara uyansak
Gölge gibi takip etmese bizi ölüm
Sıradan insanlar olsak
Bir kelebek konsa uçlarına parmaklarımızın
Parmaklıklar kaybolsa ömür penceresinden
Bir yağmur boşansa yalnızlığımızın ırmaklarından
Şahit olmasa kaldırımlar çaresizliğimize
Bisiklete binen çocuklar gezinse kirpiklerimizin üstünde
Gökyüzü üşümese örneğin dinlediğimiz şarkılarda
Devlerin aşkını çıkarsak çeyiz sandıklarından
Bir köy kahvesinde uyutsak fırtınaları
Bir kahve fincanında demlesek deli dalgaları
Prangalar adres bulmasa ayaklarımızda
Bir dinamit fıçısına sığdırsak gürültüleri
Bir çakmak, bir sigara, veda etsek karanlıklara.
Sırlar kapısından içeri mi girdin şair
Gül mü atıldı Mansurluğuna,
Ne bu kaleminden dökülen CANLARA dair.
Al seccadeni ser suların üstüne
Lütfi KireçciKayıt Tarihi : 12.2.2008 23:24:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Kalemin, yüreğin var olsun!
TÜM YORUMLAR (1)