Bu Masal Bitti 2 Şiiri - Mustafa Yılmaz 4

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Bu Masal Bitti 2

Hayat her gün kör bir bıçakla doğruyor bedenimin bir yerlerini…

Sorarım şairlere,
kaç kez güldük,
kaç kez ağladık?
Ve bunların ölçüsü neydi? Hangisi önde, hangisi bir sonra gelir?
Kaçımız ayrıştırabildik?
Neden hep gidenin ardından, sensiz halım nicedir
veya
gidensek,
kalana hesap sorar gibi, neden dur gitme, gideceğin yer bundan daha mı az acılı olacak diyebildik?

Bastık gittik,
basıldık gittiler…

Ben bu şarkının sonunda yokum galiba diyerek
Oy… Oy… Anam oy…
Buldum derken kaybediyorum… Galiba…

Sonra, gitmeseydin diye, neden binlerce kelime tükettik sayfalarda, binlerce farklı cümlelerle hep gidenin ardından, seni çok sevmiştim, diye hep dedik…
Kalansa neden beni benim seni sevdiğim kadar sevmedin dedi?
Sevme ve sevilme hakkımız varken hep ziyan ettik, edildik.

Bu nasıl sevgidir ki içinde daha çok acı barındırır…

Bu nasıl sevmek, sevilmektir ki, hep hesap sorulacak zamanlara ulaştırır seveni…

Hayat bize sevmeleri yasak ediyor galiba…

Sevgi bize, sevmeyi sevilmeyi haram ediyor galiba…

Kim haklı ki?
Sevmek isteyen mi?
Sevilmek isteyen mi?
İkisi de olmuyorsa sevginin ne suçu var?
Ve
birden, bir el bombası gibi patlayarak, ben seni severek yaşamak istiyorum hayat… Sevgi deriz…
Deriz de artık vakit çok geçtir akşam olmuştur. Hüzün pencerelerden içeri dolmuştur.
Sevgi ürküp gitmiştir…

Seni sevmek artık bana bir zül değildir, der hüzünlerde boğulmaya başlarız.
Ben bu hayatın bu sevginin hiç tadını tuzunu bulamadım deriz…

İşte bundan sonra şair ne yapsın… Yanmış içi… Dönmüş başı…
Yüreğinden korlar sönmüş… Yeni yeni yangınlar çıkmış…
Ve
düşer kalemin ucuna, ver yansın aşk… Aşkı yazar…
aşk ne yapsın biz sahip olamamışsak…

Ve
ardından…
Dam kiremitleri yığılır üstüne…
Dibe doğru bir dalış başlar…
Gömüldükçe gömülür dipsiz kuyular gibi,
yığınla toprak üstüne örtülmüşçesine…

Kurtuluş aslında beyin diplerindeki kıvrımlardadır… Zorlar kendin kurtuluşa dahil bir ışık görmüşçesine…

Bu balçık tarlasında çizmesiz yürüyüş gibidir…

Önce parmak altlarından başlayan balçığa bulanış,
her kurtuluş adımı zannedilen adım atışlarla,
önce topuklara,
daha sonra diz boyu,
battığı görülür ayakların batağa…

Bu aslında düşüncede batıştır…

Gidenin ardında kalan sevgini bakışlarıdır, aslında yarınlardaki yaşamı için…

Sis perdesidir bu…
Belki de sis sütunları…
Belki de can yanmaları…
Belki de acı fışkırmalarıdır hayatın geri kalan çeyrek ömürlük zaman için…

Hep tarif edilir giden çok acıdadır. Kalansa daha çok acıdadır sevgi ayrılıklarında…

Oysa bu aşkın yarılışıdır…

O uysal,
O muhlis,
O sevmek ve sevilmekle bütünleşen aşktır…

Bir de derler ki,
sen gittikten sonra yüreğim her an dağlanır…

Bu dağlanma korkusudur…
Bu dağlanma yanık sırasındaki çıtırdamaların yokluğudur… Sessizdir çünkü…

İçine çeker acıyı bu dağlanıştaki sevgi…

Zincir bağının kopuşundaki ses gibi bir anda, o tok sesle çatırdar, kalp dediğimiz küçüğün bebek ağlama sesleridir…
Oysa ne acılara dayanır,
Oysa ne riyalarla yıkanır,
Oysa ne yalanlarla çalkalanır…

Ve
feryat ettiğinde tek söylediği,
neden yerleştirdiniz bu sevgiyi yürek dediğiniz ben küçüğe…

Şimdi bulanık bir kan dolaşıyor içimde, sanki ritimlerim yorulmuş sevginin yarılışıyla bozulan ritimler… Acıyı siz çekemedikten sonra nasıl yapıştırdınız kılcal damarlarıma…

Son veda öpücüğü bile konduramadınız ellerinize.
Bu hayatı zehir ettiniz kendinize…
Biz yüreksek sizde candınız… Hani…

Siz nereden öğrendiniz bu cümleleri söylemeyi…
Siz hiç boy aynasına baktınız mı?

Gülen yüzünüzü hatırlıyor musunuz o günkü, bir birinizi seviyorum derken?

Ya şimdiki?
Saçlarınız dağılmış,
Gamzeler oluşmuş yüzünüzde, hep güzel mi kalacaktınız sandınız…

Nefret ve kin yüzünüze sanki mezarlıklardan fışkırarak yapışmış…

Hani gülleri ve çiçekleri severdiniz, birbirinize vermek için yarışırdınız…

Oysa şimdi birbirinize demir bilyeler atıyorsunuz bakışlarınızla…
Sert bakışlarınızla mezarlık kaçkınları gibi bakıyorsunuz birbirinize.
Hayat size beraberliğinizde neler vermedi…
Neler istediniz de sevgide bulamadınız… Bakın aynadaki eskimiş yüzlerinize düşmüş benlerinize…

Kendinize her seferin bu içtiğim son sigaradır deyip var gücünüzle ağız içini, ciğerlerinize doldurarak ölüme her seferinde bir adım atmıyor musunuz…

Üzülün sevgiyi üzdüğünüz için…

Ve haykırır sevgi…
Sen benim üşümelerimde içimi ısıtansın…
Bakışlarınız size yetecek soğudum deseniz de sizi ısıtacak…
Bir gün birbirinizden kaçamayacaksınız…
Benim adım sevgi…
Unutanları unuturum…
Unutulamayanlar ise içimi ısıtmaz…
Yanınızda hep ben olacağım hep benimle seveceksiniz bir birinizi…
Ve de kokuyu özleyeceksiniz birbirinizde…
İçime içime çekiyorum beni çok sevdiğini diyeceksiniz… Birbirinize…
Kapılar, duvarlar, kapı tokmaklarındaki izler konuşacak ardınızdan anılarla birlikte…

Hayat size unutamama hediye edecek birbiriniz için…

Unutulsanız da unutamayacaksınız birbirinizi anılarla savaşırken…

Hep sana dönüş, hep ona dönüş hep birbirinize dönmek için acı yaşayacaksınız.

Oysa sözler verilmişti birbirinizin avuçlarını tutup göz diplerinize bakarak…

Sözden dönmenin sevgiden dönme olduğunu ne çabuk unuttunuz…
Hayat sizi sıkacak…
Hayat sizi üzecek…
Ve
hayat sizde bundan sonra zor kalacak…
Zorlanacaksınız…
Zorda kalacaksınız…
Zor bu yaşam sensiz diyeceksiniz…

Ve
bir dumanlık içişle yeniden kopacaksınız hayattan, ölüme yaklaşarak…

Hani sevgi için ölünürdü…
Hayat, sevgi, sen ömürsün denilirdi.
Bunların yalan çemberi olduğunu bilmiyor muydunuz?
Bakın şimdi aynadaki son halinize, yoksa,
Ben seni ilk halinle sevdim derken korktuğunuz bu son görüntüler miydi?

Bu sevgi doğduğu günden, gözlerinizin kapandığı son kırpışa kadar gidecek diyen siz değil miydiniz?

Ben sizi sevgiyi sevdiğiniz için sevdim aşk derken kaçmak, koparmak mıydı amacınız?

Kime kalmış ki, kimde kalmış ki, ne bu böbürlenmeniz kendi kendinize…

Bir gün anlayacaksınız bir birinizi…
Bir gün üzüleceksiniz bir biriniz için ama artık çok geç…
Gülmek için,
ağlamak için de diyeceksiniz…

Ve pişmanlıklarınız güzelliklerinizin önüne geçecek ve hayatın acıları sizi boğacak…
Bakın geçmişte ayrılık acısı çekenlere…
Hayat sizde acıyla kalacak geri kalan kısmıyla ve gülen bir yüz gülen bir sevgi arayacaksınız.
Bulduğunuzda da hep korkacaksınız korkularınız yaşamınızda hep var olacak ve hep aşklarınızı eski aşkınızı anlatacaksınız korkularınızın arasında bu hayat size gülmeleri yeniden hediye edince artık o sevdim dediğinizde eski aşkınızdan tiksineceksiniz…

Ve gülen yeni aşkın gözlerine bir saniye gülebilmek için bakacaksınız.

Ve haklı olan kazanacak…

Acı veren gereksiz acı veren hiç gülemeyecek ve hep arayacak ilk canım dediği ilk aşkını…
Ama asla bulayacak hayat onu ezecek ve ezilecek hayata bakıştan.
Artık pişmanlıklarda geri veremeyecek can dediğiniz canınızı geri…

Yoksun kalacaksınız yeniden sevmekten…

Bu sevgi sizde ömür boyu acıyla kalacak unutacaksınız kendinizi terk ettiğiniz şehrinizde…

Bu sevgi değmeyenlerde kalamaz…

Değersen eğer değerlisin…
Değerliysen eğer değersin…

İşte bu çözüm sorusu…
Koy kendini bir yere ve bak geleceğine ve de geçmişine…

Hayat bazen aldıklarını geri vermez insana…

İzmir

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 26.5.2009 12:15:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Hayat bir masal olsaydı çoktan bu masal bitmişti...

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Rahime Kaya
    Rahime Kaya

    'Bu sevgi değmeyenlerde kalamaz…

    Değersen eğer değerlisin…
    Değerliysen eğer değersin…

    İşte bu çözüm sorusu…
    Koy kendini bir yere ve bak geleceğine ve de geçmişine…

    Hayat bazen aldıklarını geri vermez insana…'

    Bu sözün üstüne de söz olmaz efendim. Kutluyorum, saygılar

    Cevap Yaz
  • Namık Cem
    Namık Cem

    kutluyorum güçlü kalemi..
    namık cem

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Mustafa Yılmaz 4