Bu ilk telaş ve son hazanda değil...
Uzaklarda kopan fırtınalar, kalbimizde biten ne varsa; ne ilk nede sondur. Yaşamak nefesle başlayıp; her gün yeni bir hevesin taze yüzü, eski bir acının akşamıyla son bulur. Her gün yarım yaşayıp, tamamlanamadan gidilen geçmişin kırgın kalbi, dağılmış yüzünü biriktirir içimize. Acı bir duyguyu tatlı bir melodide bastırıp, kalırız hep; yalnız kendimize. Yalnız olduğumuz için hatırlatır geçmiş ne çok yıkıldığımızı, ne çok harabeler içinde kaldığımız o eski limanları. Dalmak; aynalarda parçalanan yüzümüze bakıp, eriyen duyguların kırık kalbine uğramak; bıkmak gibidir her gün kendinden. Her gün böyle eskimiş yüzünle başlarsın güne yüzüne suyu çarpıp aceleyle fırlarsın kapıdan. Havanın soğuk sabahında her şey yarım sen yorgun nefesinle koşturursun durağa, yalnız ve yıkık, bıkmış yarım yaşamaktan. Böyle fırtınalar içinde yaşamak; kabuslar içinde uyanmak; her gün diğerine mirastır, mutlu muyuz? Değiliz! .. Oysa bu telaş niye! Niçin çıkarız sokaklara? O kadar yabancı insanın arasına gölgeler gibi sıkışırız. Şehrin kalabalığından, işin sorumluluğundan, yaşamın gereğinden, insanların sesinden yüzünden nefret etmişiz.
Bu ilk değil, bu sonda değil. Bu aynı hazanla yeni bir gün, yeni bir hüzün canım. Ve ben bıktım yarım yarım yaşamaktan. Aynalarda ki yüzümden kendimden...
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta