Bugün on iki eylül
Saatler gece yarısını çoktan geçmiş
Ay sönük gibi gökyüzünde
Ilık rüzgârın tatlı esintisi oyalanırken bedenimde
İniltisi duyuluyor sanki bir dostun
Ölüm nefese dokunurda çaresizliğe uzanır gibi
Çocukluk, o derin ırmak çağrısı
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Devamını Oku
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
'Yitik Şehrin İki Dudak Ötesi' başlıklı şiirimde yazmıştım... Biliyorsun Sevgili Dostum, o şiir İstanbul'a geldiğimde... Görüştüğümüz günlerde karalanmıştı, bir yalnız gecemde... Tam 31 yıl öncesine gitmiştim, yine bir İstanbul gecesine...
Demiştim ki şiirimde... :
'Yağmur bulutları endişeli karşılar
Karşılasın… Yine eylüllerden birinde
Harem Vapuru’nda bir tabur asker
Bir tabur korkuyla karşılamıştı
Allah biliyor ya
Kimliğim valizdeydi ama çıkmamıştı
O gün bugündür alnımda yazılıdır benim kimliğim
O günler geçip gitti düşünme artık
Artık önemi yok kime ne dediğimin
Eylüllerden bir eylüldü işte
Karşımda Selimiye Kışlası
Adından mıdır, nedir
Hala sevemedim o yüzden kışla/la/rı… '
İşte aynen böyleydi Nurettin, benim güzel Gönüldaşım... 12 Eylül'ü ben, İstanbul'da karşılamıştım... O da beni 'bir tabur askerle!'
Oysa... Ne halisti niyetim... Kurstaydım, Üsküdar Kız Lisesi'nde kalıyordum.. Bütünleme sınavları için okulda bulunan kız öğrencilerden birisinin memleketine dönmek için 'otobüs parası' yeterli değildi... Sessizce ağlıyordu, ona yardım sözü veren okul öğretmenlerinden birisi ortalıkta görünmüyordu... Belki de görünemiyordu... Anlamıştım bir derdi olduğunu, ısrar edince o da bana anlatmıştı...
14 Eylül günü ikindi vakti çıktık okuldan...Harem'e gittik, en uygun saat gece 23.00 idi, sabaha doğru Zonguldak'a inebilsindi...
Biletini aldım.. Oralarda biraz dolaştık ama vakit geçecek gibi değildi... Bindik bir vapura, Eminönü'ne geçtik... Balık Ekmek yedirdim, karnımızı doyurduk... Yürüyereke Gülhane Parkı'na çıktık... Dolaştık, dertleştik... Ortalık asker doluydu... Herkes birbirine kuşkuyla bakıyordu...
Saat 21.30 sularında tekrar Eminönü'ne indik.. Geriye, Harem'e dönmek için yine bir vapura bindik.. Gece serindi... Buna rağmen güverteye çıktık, birer çay alıp... İşte tam o sırada tepemizde 3 asker belirdi... İçlerinden birisi:
'- Kimliklerinizi çıkarın!' diye sertçe seslendi... Bir anda içim 'cız etti!' Çünkü kimliğim üstümde değil, okuldaki valizdeydi!
Şaşkınlığımız sürerken, elindeki cep fenerini bize doğru yöneltti kimliklerimizi isteyen asker... Fenerin ışığı kızın yüzünde tutuldu, kaldı! Anlık bir tepkiyle feneri yakaladığım gibi indirdim aşağıya! Ve;
'- Tutacaksan feneri benim yüzüme tut! Kızı rahat bırak!' diye sertçe çıkıştım... Ne olduğunu anlamayan asker iki adım geriye gitti ve...:
'- Seninle görüşürüz, çıkar şu kimliğini çabuk!'
Kendimi unutmuştum... Kıza dönüp;
'- Okul kimliğin yok mu senin? Hadi bul, aldığımız otobüs biletini de çıkar... Bu kişiler laftan anlamaz, başka bir şey zannederler... Kimbilir, terörist falan gibi mesela!'
Bereket, kolumu sıkıca kavrayan kız kendine gelmiş, çantasından okul kimliği ile aldığımız bileti çıkarmıştı... Ben de alıp;
'- Buyrun... İşte öğrenci kimliği, işte biraz sonra bineceği otobüs bileti... Ben, öğretmenim, kızın okuduğu Üsküdar Kız Lisesi'nde kalıyorum ve kurs için burdayım, Muğlalı'yım... Gece vakti yalnız bırakmamak için yanındayım.. Kimliğim üzerimde değil, okulda, valizimde... Vapurdan indikten sonra kızı yolcu eder, dilerseniz benimle okula kadar gelirsiniz, kimliğimi size ibraz ederim...'
Bir daha hiç karşılaşmayacağımı bildiğim o kızı gözü yaşlı terminalde bırakmış, Selimiye Kışlası'na doğru 'ellerim kelepçeli' askerlerle birlikte çekip gitmiştim...
Bir gece beni misafir eden kışladan, ertesi sabah İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü'nün verdiğim bilgileri teyit etmesiyle ayrılmıştım...
İşte, yaşamım boyu bende 'izi kalacak' bir 12 Eylül anısı... Öncesi ve sonrası elbette var, hem de çok var........
Şiiri ve Değerli Kardeşim'i kutlarım...
Sizi anlıyorum..Fakat bende bir şiir yazdım..paylaşmak istemedim üstadım..o günler geri gelmesin tekrar..
Bu gün on iki eylül
Susuyorum gelmişime
Susuyorum geçmişime
Ellerim havada dua ediyorum
Binlerce şehidime
Binlerce ölmüşüme
söylenecek söz bırakmamış şair yürek, kutluyorum yürek sesini,selamlarımla.
Oniki Eylül acısında ne sevdalar yaşanabildi ne de beklentiler gerçekleşti. O keskin ama hain bir bıçak gibi indi memleketin yarınları üzerine...
Kutluyorum çalışmanızı
Oniki eylül'ün yürekteki sevgi seli,kutluyorum efendim.Saygılarla
Duygu yüklü şiirinizi
begeniyle okudum
Bu gün on iki eylül
Susuyorum gelmişime
Susuyorum geçmişime
Ellerim havada dua ediyorum
Binlerce şehidime
Binlerce ölmüşüme.
İhtilallerle çalınmış geleceğimiz, darbelerle sindirilmiş düşüncelerimiz, masumca katledilmiş canlarımız var. EY TÜRK KÜKRE VE KENDİNE GEL misali bunalım testinten geçtiğimiz özellikle şu son günlerde birlik ve beraberlik içinde güzel günler dilegiyle. Yüreğinize sağlık.
Yürek sesinizi ve güzel çalışmanızı tebrik eder, kaleminizi kutlarım.
Bu gün on iki eylül
Susuyorum gelmişime
Susuyorum geçmişime
Ellerim havada dua ediyorum
Binlerce şehidime
Binlerce ölmüşüme
O günlerden daha da kötü yaşadığımız şu günlerde, tüm şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Yürek sesinize teşekkürler. Yürekler kanamasın. Anneler, babalar ağlamasın artık. Sevgiyle...
Sesler kulağımda karma karışık
Hışırtılı radyonun sesi götürülen binlerce can gibi
Belki de son kez işitiyorum yeryüzünün uğultusunu
Belki de
Son kez bakıyorum dipçikler ensemde patlarken sevdiklerime
Belki de ilk kez susuyorum haykıramadıklarıma
Nurettin Bey.
Sizi ve güzel çalışmanızı kutluyorum.
Beğeniyle okuduğum şiirlerden biriydi.
Başarınızın devamını diliyorum.
Saygımla...
Bu şiir ile ilgili 10 tane yorum bulunmakta