Anlamını yitirmişti zaman, bir gece yarısında...
Karabulutlar bir araya gelince fırtınalar koptu yüreğimin karasında.
Hayallerimin anahtarı olan umutlarım, düşüncelerimden kopup kaybolduğunda,
Limana uzak bir gemiyim; engin denizlerin tam ortasında...
Güvertede patlıyor dalgalar ardı ardına.
Paslanmaya yüz tutmuş duygularım, dalgaların isyanıyla baş başa kalınca,
Her bir tokat beni kendime getiriyor zamansız bir anda.
Çaresizim, umutsuzluğun girdabında, derinlere çekilen zamanda.
Uzanıyor ellerim yokluğuna; yalnızlığımda umutlarımın boğulduğunu anlayamasam da...
Ümitlerim tükenmiş; hiç beklemediğim bir sondu bu gecenin tam ortasında, yârim...
Rotasını kaybettiğim limanın yolunda, bir bilinmezliğin içindeyim.
Geminin dümenini tutacak takatim kalmadı... Bir bilsen, ne haldeyim!
Yıllar, yollar, erimez karlar... Saçlarımda kanadı kırık kuş misali düşlerdeyim.
Senden yardım isteyemem. Nutkum tutuk, dilim dönmez... Güvertede bir yerdeyim işte.
Gözlerim takılıyor kaptanın seyir defterine... Dip notu okudum, yârim:
“Sen yolunu kaybet, sen de...
Kader seni istediğin yere getir.
Dert etme yalan dünyayı.
Düşsen de, yıkılsan da,
Her seferinde bir öncekinden daha güçlü ol ve kalk ayağa!
Kaybolma sevdanın çıkmazında...
Yürü, sevdanın bilinmez yollarında.
Sarıl vicdanına, günahına ortak arama...
Şeytan ara sıra fırsat bulsa da...”
Yârim...
Okurken ben mahvoldum!
Gözümden üç damla yaş, boş satırlara dizildi.
Nice âşıklar unuttu aşklarını...
Sevdasından yana kalplere mühür vuruldu, o da bilinmedi.
Umulmadık anda yine sevda ile açıldı da, o da kabul edilmedi.
Ancak gönül bu; gönül de söz dinlemedi, yâr...
Mühür vurduran Yaradan, o mührü açmayı bilmez miydi, yârim?
Of!
İnanmasam da, istemesem de...
Öyle kolay değilmiş!
Seninle ve sensizlik bir bilsen, nasıl bir şeymiş...
Kanadı kırık kuşlar, uçmasa da uçmayı hep hayal edermiş.
Bilinmezliğin rotasında ise, gemi batmadıkça kaptan da seyre devam dermiş, yârim...
Bir ağırlık çöktü gönlüme...
Günahlarıma çapa attığım zamanda,
Kolay değil, engin denizlerde dalgalarla baş edip su üstünde kalmak da...
Yâr, Rabbime teslimim, gönül gözümü açsın diye yalan dünyanda.
Debi derya denizinde helak olan da var,
Su üstünde koşan da var, yârim...
Bir dünya içinde ayrı dönen milyonlarca dünya var.
Ben, başıboş geminin içindeyim.
Beni ola bora edecek duygularım var.
Senin anlayacağın, darmadağınık bir haldeyim...
Gülsem mi, ağlasam mı? Yoruldum, ey yâr...
Ve yorgunum, yârim!
Daha ne kadar katlanabilirim yaşayacaklarıma?
Ne kadar zaman kaldı bilmiyorum, nefes alıp vermeye...
Her bir nefes, sanki boğazımda takılı kalan son lokma...
Ne tadı var, ne de tuzu; yutkunamıyorum.
Düğüm üstüne başka bir düğüm...
Boğuluyorum, nefes alamıyorum yine, yârim!
Ne zamanın, ne geçmişin, ne geleceğin...
Önemi kalmadı.
Zaman, vuslat zamanına erişti bu kalple.
Hasret dalgaları, kalbimdeki sahilleri dövüp duruyor.
Dev dalgalardaki köpükler misali hatıralar,
Hatıralarla savaşan benliğim, kimi zaman nefsine yeniliyor.
Pusula yönünü şaşırmış, dönüp dururken yön bulunmuyor.
Engin denizin karanlığına ay yüzünün gölgesi düşünce, dans eden yakamozlar oluşuyor.
Dalgaların feryadı, adını fısıldıyor kulağıma...
Şarkılar hep seni söylüyor, yârim.
Yağan yağmur gibi sevdanla sırılsıklam ıslandım.
Lâl olmuş dilim, kurumuş dudaklarımla bir köşede kaldım.
Yüreğim yüreğine hasret...
Sevda ile son bulsun diye yalvardım.
Adın mühür olsun dudaklarıma diye de el açtım Rabbime,
Bir köşede oturup ağladım, yârim.
Penceresiz bir kamaradan dünyayı seyredip yaşıyorum, haberin olsun.
Çok yoruldum.
Yorgunum.
Suskunum geceler boyu...
Bu aşk son olsun!
Rotamı bulmak istemiyorum.
Kimselere de anlatmıyorum.
Engin denizlerde küreksiz bir sandal kalbim, diyorum.
Söz dinlemeyen gönlümü,
Efsane aşkın ipinden de kurtarmak istemiyorum.
Leyla’nın Mecnun’a kavuştuğu anda,
Mecnun’dan kaçtığı gibi kaçmanı istiyorum!
Ey aşk!
Ne olur, kaç benden ki bu aşk efsane aşk olsun...
Sana yalvarıyorum, yârim...
Şimdi, yalan dünyada düş yakamdan, ey aşk...
Adın dillere düşen efsane aşk olsun.
Sonsuzluğun karanlık yolunda, iffetli sevdalı kalplere ışık olsun, yol buldursun.
Bedenim Azrail ile saklambaç oynarken,
Sîneme darağacı kurulsun.
Kalbim, darağacında efsane aşkın ipiyle bir anda buluşsun.
Kaç!
Kaç benden yârim, kaç benden ki aşkın,
Ayaklarımın altında duran sandalye olsun.
Sandalyeyi tekmeleyen cellâdımın adı da,
Sonsuzluğa yazılan efsane aşk olsun, yâr...
Yârim, bilmeni istiyorum...
Zaman vuslat zamanı.
Bu da sana yazdığım son şiirim olsun.
Kayıt Tarihi : 7.12.2023 00:23:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!