bu çocuklar kadar olamadık
Eşit şartlarda, sevgi dolu yaşayan insanlarla dolu bir dünya. Güzel, doğru ve ütopik düşünceler.
Bin dokuz yüz doksan altı yılının ekim ayı. Bıçak gibi kesen soğukta ve soğuktan kızarmış pancar suratıyla okuyor, düşünüyor ve yazıyorlardı. Savundukları bir düşünce vardı ve bunu en insani yönü olan, insanları karalamadan yazmak olduğuna inanıyorlardı. Yazıyorlardı, güzel ve ara vermeden yazıyorlardı; ama insanca olan üretkenliklerin paylaşınca değer bulduğunu görüyor ve biliyorlardı. Paylaşmalıydılar güzel olduğuna inanarak yazdıkları düşüncelerini. Yaşadıkları dönemdeki yaşadıkları ülkenin düzenini de onamaları olası değildi çünkü duvardan düşüp öldüğü söylenen gazeteci, diri diri yanan otuz yedi insan, kamyon, gencecik üç insanın ve on yedisinde yaşı büyültülüp yağlı iple tanıştırılan bir ülke. Her hafta o çete bu siyasetçi iğrenç ilişkileriyle gündem değişen ve Mumcu ve Kışlalı ve Nesin isimlerinin ölümsüzleştiği bir ülke. Hani bir gerçek, tek gerçek diyalektik dedikleri ülkelerinde gerici zihniyetlerin bin dört yüz yıl geriye gitme aptallıkları. Ortak yazdıkları şiirde vardı gerici zihniyetlere.
mollaya
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla