Özellikle sözlerim telefon operatörleri ve araba galerilerinde ne kadar (4)varsa hepsini tüketip plakaları ve telefonlarının son iki rakamını 44 yapma yarışına giren sahte memleket sevenlerine.. Öylesine vah ki,neresinden başlamak lazım.Öylesine vah ki sorunlar içerinde delik teşik olmuş,tabiri caiz ise kevgire dönmüş,çıkar uğrana,menfaat uğruna en kötüsü de birbirimize karşı hiç saygı sevginin olmayışı,dolayısı ile memleketimize olumsuz şekilde yansıyor.Adım gibi biliyorum ki bu yazıyı okumaya sabrı ve tahamülü olmayan değerli hemşehrilerim okumadıkları gibi,anlamakta istemezler hemde ağız ve yürek dolusu eleştiriye elverişliler.Neden icab etti derseniz bu yazı,başka birşey elimden gelmiyor ama içim yandığı için ,her geçen gün kötüye gidiyor ,göç artıyor boşaldı iyice insanlar yerini başıboş hayvanlara bırakmış yavaş yavaş domuzlar köyü istila ediyor ,anlayacağınız ben diyorum ki bu memleket bunu hak etmiyorBir memleket düşünün,50-60 yıl önce bir aşiret,aynı zamanda yöresinin en büyük hatırı sayılır bir köy ve hak ettiği yere uygun bir zamanda geldi,rahmetli dayım (Ramazan Timurtaş?kendi bireysel çabalarıyla belediye getirme girişimleri sonuç verdi ve belde oldu iyi kötü bazı hizmetleri sundu insanlarımıza,dahada büyüyüp ileri gitmesi gerekirken ,herkesin köyün menfaatları doğrultusunda seçimlerini yapması gerekirken,tersine bir rekabet ile sen ben davası,senin adamın benim adamım,zengin fakir yarışı derken koca bir kasabayı yer yok ettiler keşke eski köy olarak kalsaydı,şimdi mahalle statüsüne düştü hiçbir hizmette doğru dürüst faydalanamıyor içler acısı adeta yazık çok yazık camiye bile bir imam getirtemiyor değerli yöneticiler Allah afetsin sonumuz hayırlı olur inşallah,belki birgün memleketini 44süz seven birileri çıkarda hak ettiği yere getirir vah memlekettim vaahhh.En önemlisi yine bir seçimin arefesindeyiz,sabah gözünü açan bende adayım diyecek,kimi başkanlığa,kimi encümenliğe,kimi muhtarlığa vesselam.Tabiki bir yerde halkımızın büyük hataları var,hizmet verecek adaylar yerine senin adamın,benim adamım diyerek adamcılık yarışı başlayacak.Kim zengin kim fakir,kim güçlü kim güçsüz,kim güzel kim çirkin yarışı başlayacak yine olan memlekete olacak seçim sonrası sorunları ile başbaşa kalıp gitgide karanlığa yol almaya devam edecek vah memleketim vah.Biraz zengin oldu diye kendini akıllı sananlar,her yerde memleketini kötüleyip insanlarını aşağlayanlar öte yanda hiç düşünmeden kendini memleketsever gösterip telefonlarının son iki rakamını 44 yapanlar,araba alırken fiyat farkı ödeyipte plakalarının son iki rakamını 44 yapanlar bana göre hiç samimi gerçekçi değiller.Gerçekçi olsalar memleketine faydalı olacak adımlar atarlardı heyhat kendi kişisel çıkarlarının ötesine gidemiyorlar vah memleketim vah
MEMLEKETİNDE YAŞAMAK İSTEYEN HALKIMIZ
Evet kendi memleketinde yaşamaya karar veren insanlarımız,rahat ve huzurlu bir ortamda yaşamını sürdürmek için isteklerinin doğrultusunda seçimlerini yapmak zorundalar,geçmiş seçimlerde ders çıkarmalıdırlar senin adamın benim adamım anlayışını artık bırakıp hizmet edebilecek,proje üreten,memleketini gerçek anlamda seven ve köye dönüş yapmak isteyen insanlarımıza geleceğe yönelik plan projesi olan yöneticileri bulup tesbit edip seçmeleri gerekir.Anlayacağımız başta eğitim,sağlık,sanayi ve düzenli yaşam alanina sahip bir yerleşim beldesi haline getirebilen adayları seçmeleri gerekir.Bu arada tabiki en büyük görev zenginlerimiz,yöneticilerimiz ve diğer sivil toplum kuruluşlarına geleceğimiz olan gençlerimize öncelikle düşüyor.Aynı zamanda mevcut memlekete yaşayan ve köye dönüş yapmya niyeti olan kardeşlerimiz,kendi memleketindeki eksik hissettikleri ihtiyaç alanlarını ve araç gereçlerini kararlı bir şekilde birlik beraberlik içinde ilgili makam ve birimlerde talep edip istemesini bilmelidir aklını fikrini İstanbul ve başka büyükşehir yaşantılarına takmamaları lazım.Çünkü yaşam şartları bir çoğumuzu er yada geç şimdi beğenmediğimiz bu memleketimize dönüş yapmaya zorlayacaktır.İşte o zamanki pişmanlık hiç fayda etmeyecektir,onun için fırsatları ve değerli zamanlarımızı boşa harcamayalım,çünkü giden hiçbir zaman geri gelmez.Yine söylüyorum seçimlerinizi adamcılık yönünde değil memleketini gerçek anlamda seven ve bizlere en faydalı hizmetleri getirmeyi görev bilen insanları seçin,en azında geleceğe atılan hayırlı adımlarda bizlerinde katkıları olsun bana faydası olmayacaksa gelecekten bana ne mantığını artık bırakalım lütfen.Sahte 44 seven zenginleri,zengin oldu diye kendini akil insan sanan muhteremleri,eğitmenleri,servetini dergahlara bağışlayıp kendini ermiş ilan eden muhteremleri bir araya getirip bir zahmet birazda kendi memleketi için Allah rızası için çaba göstermelerini rica edelim.!
ZENGİNLERİMİZ
Zenginlermiz,zenginlerimiz,sadece kendine zengin zenginlerimiz…Neredeyse servetlerini dünyaya hüküm eden cemaat,dergah ve ne olduğu bilinmeyen STK lara bağışlayan zenginlerimiz.Birazda doğup büyüdükleri memleketini düşünseler diyorum,haksızmıyım değerli kardeşlerim? Seslerini duyar gibiyim,bana kızıyorlar eminim diyorlardır sana ne kardeşim sende çalış seninde olsun kıskanma derler belkide,mal mülk zenginliği günlük yaşantımız içindir,ama gönül ve vicdan zenginliği ebedidir diyorum.Elbet önce kendi yaşamımızı kolaylaştırıp nasipse insan rahat etmek ister,rahat ettikçede çevremizdeki dost,akraba,kardeşlerimiz ve memleketimizle birlikte bir bütün içinde rahatlarsak sanırım mutluluklarımız katlanıp gider.Kuru ağaçların odundan başka bir yararı yoktur,bir ağaç dalları,yaprakları ve meyvesi ile daha güzel ve faydalıdır unutmayalım.Neden bizim köy ve kasabalarımız bir ege,bir akdeniz,bir trakya,bir karadeniz hatta bir iç anadolu beldesi kadar değer kazanmıyor? Ne acıki o saydığımız yöreleri geliştirip yaşanır merkez haline getirende bizim zenginlerimiz,gidip servet yatırıp oralarda yazlıklar alanlar,bir çoğu kendi işlerini bile gidip oralarda fabrikasyon hale getirenler,her fısatta memleketini kötüleyen zenginlerimiz,zengin oldukça kendi insanını küçümseyip aşağılayan zenginlerimiz,bu dünya baki değil,birazda kendimizi öz eleştiri zahmetinde bulunalım,memleketimizin daha iyi daha güçlü ve rahat huzur içinde yaşamasını istiyorsak,gücümüzün dahilinde ailemizde başlayarak mahallamizi,köyümüzü,beldemizi ve şehrimizi destekleyip birlik içinde ilerlemeyi hedef alırsak dolayısı ile devletimizin hiç bir yerinde ihtiyaç sahibi bir insanımız kalmayacak,insan ölür eser kalır atasözümüzde yerini bulur değerli zenginlerimiz.Büyükşehirde bir evim olsun sevdası ile memleketini bir kalemde silip hayatını kurtarır hayali ile buralara gelip zamanla amansız bir yarış içine girenler,zaman zaman memleket özlemini bastırmak için sakside ektiği çiçeğe bakıp bakıp içini çeken zenginlerimiz,beton yığınları içinde gökyüzünü zorla görmeye çalışan zenginlerimiz,ılgıt ılgıt esen rüzgar sesine karışan kuş sesleri yerine,puslu rutübet kokan havaya karışan egzos kokularını istemeden içine çeken zenginlerimiz,zenginliğin sonu gelmez,birazda gönül zenginliğine önem verelim,unutmayalım ölünce 4 metre bezden başka bir zerre bile nasip olmaz.Ama gönül zenginliğini önemsersek memleketimize yapacağımız bir çeşme bile dünya döndükçe sizleri ölümsüzleştirir değerli zenginlerimiz.Göklere uzanan plazalarınız,hanlarınız,hamamlarınızın hiç mi hiç bir değeri olmayacaktır.Sorduğumuzda neden memleketimize,insanımıza yardımcı olmuyorsunuz diye?aynen cevap şöyle.Ediyoruz ya diyorlar biz her oruçta köye koli koli erzak gönderiyoruz diyorlar,sanki bu insanlar o bir erzak kolisi ile ihya olacaklar,insanımız aç değil ki memleketimize ilgi alaka lazım iş,eğitim,sağlık ve sosyal yatırımlar lazım sayın zenginlerimiz.O yardım dediğiniz erzak kolisinin içinde sadece sizin gıdacılık yapan zengin arkadaşınızın ticareti olsun diye,sizinde reklamınız olsun diye son kullanma tarihi geçmiş yiyecekleri kolilere doldurup dağıtmak yardım sayılmaz,fiyaka ve gösterişten başka birşey değil.Bir atasözümüz vardır derki bana yemek için balık verme.Bana balık tutmayı öğret diye nede güzel söylemişler değil mi?değerli zenginlerimiz…Siz siz olun doğup büyüdüğünüz memleketi kötüleyip yörenizin insanını küçümsemeyin aşağılamayın bu dünyanın öbür dünyasıda var,ne kimse servetini öbür dünyaya götürmüştür,nede ölenler geri gelmiştir Allah’ın selameti üstünüzde olsun muhterem zenginlerimiz…
YÖNETİCİLERİMİZ
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...