Sahte şeyhi pîr eder ölçü alır kendine
Unutur bu arada Yaradan'ı, Resûl'ü.
Nöbettedir kör şeytan, sen yol alırken dîne
Yunus’un Mevlana’nın böyle miydi usûlü? .
gelin- Kırşehir
Hayatta ben en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Devamını Oku
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Sözlüklerde veli: Velayet makamına ulaşmış, ermiş, zaman ve mekân bağlarının dışında kalan zahiri ve batını ilimlerle donatılmış, Allah’a yakın kimse. Mürşit: Doğru yolu gösteren, rehber, kılavuz, önder. Şeyh ise; tarikatın kurucusu ve en yükseğinde bulunan kişi olarak tarif ediliyor.
İncelikleri fark edebilen bir göz için herhangi bir kıyaslamaya girmeyerek, üstün hüviyet noktasında saray dekorları gibi, birkaç taklit çizgisi içinde kendini en yüksek makamda gösteren, halk tarafından da sihirli seccadeler üzerinde göklere uçurulan veli taslaklarının kolayca kabullenildiği bu devirde, gerçek veliye ait incelikleri görerek aydınlanılabilir. Veliyi, ancak batini yüksekliğinde ve bu yüksekliğin her tarafı kuşatıcı birer ölçü ifadesiyle ışıldatmasında bulabiliriz.
Bunu şeyhine bağlı herkes böyle düşünmeli, her kim olursa olsun şeyhe bağlılık da bunu gerektirir. İmam Rabbani hazretleri diyor ki:” Mürit şeyhinin elinde ceset gibi olmalıdır. Yani ne tarafa çevirirse çevirsin ona itaat etmelidir”. Bağlanmak ve mürşidini büyük görmek esastır. Fakat ilahi imtihana bakın ki, doğru diye yanlışa, hak yerine batıla bağlanmakta aynı şekilde kuvvetli oluyor. Bir kere bağlanma gerçekleşince onu yerinden sökmek mümkün olmuyor. Yanlış yere kaynatılmış kemik gibi. Kırmadan sökmenize imkân yok. Hakkı bulamamak kaygısı ve yanlışa bağlanmamak korkusuyla uzak kalmak ölmemek için dünyaya gelmemeye benziyor.
Herkes şeyhinin büyük ve üstün, devrinin bir tanesi olduğuna inanır, mürşit de bu hale samimiyetsiz sözlerle değil müridine üflediği fikirle, zahiri ve batini ilimle terbiye ve disiplinle karşılık verendir. Müridine bak, şeyhini tanı.
Velilerin derece ve mertebelerini tayin ederken temel ölçü had mevhumunu anlamaktan ibarettir. Çünkü din had’lerden ibarettir. Abdülhakim Arvasi, “edep; hadlere uymaktır ve ilahi hududu muhafaza etmektir” buyuruyor.
Veliler asla sahabi, nebi ve resul mertebesinde değillerdir. O halde temel ölçü şu vasıflardır.
Velinin her hali İslam hukukuna uygun olmalıdır. En küçük benlik kokusu bile olmamalıdır. Keramet izahında güneş görmemiş bir bakirenin, herkesin içinde gömleği düşmüşçesine hicap duymasına benzer bir duygu ve utanç sahibi olmalıdır. Çünkü keramet velilerde ilahi iradeyle meydana gelir ve asla keyfiyet ifade etmez. Silsile itibariyle Hz. Peygambere dayanmalıdır. Manevi zevk sahibi olmalıdır. Şefkat ve himmette yüce olmalıdır. Muhteşem bir heybet ve temkin olmalıdır. İlahi iradeye bağlı olmaktan ileri gelen bir teslimiyetle dünya işlerinden uzak ve hak yolunda olsa bile hadiseleri zorlamaktan uzak olmalıdır.
Bu nokta, gerçek kemal ehlini sahtesinden ayırt eden başlıca vasıflardan biridir. Cemiyet meydanında uluorta bayrak açan ve çok kere başarısızlığa mahkûm hareketlere girişen tiplerle, ilahi irade karşısında teslimiyet sahibi kâmiller arasındaki farkı ortaya koyar. Her türlü hamleden uzak olmak manasına gelmeyen bu temkin ve teslimiyet, aynı zamanda ne kötülüğe rıza, ne de cemiyet ilgisinden uzaklaşmak gibi de izah olunamaz. Belki Allah ve veli arasında gözlerden uzak bir sır belirtir. Nitekim Allah sırrı eminine verir; “bilen söylemez, söyleyen de bilmez”. Bu kendilerini âlemin ıslahına memur gören ve telaş içinde bir takım hareketler peşinde koşan şöhret hırslısı insanların nefsanî hallerine oranla, olağanüstü rıza tavrı, veliye ait başlıca alamettir.
Sırası gelmişken, bir şahsın kendi kendine velilik yakıştırmasındaki felaketi, veliler sarayının sultanı Şah-ı Nakşibendî Hazretleri şöyle ifade ediyor. “ Birinin veli olduğuna dair en küçük ima ve işareti, hayz ve nifas vakti bir kadının, kendini kanlı donuyla damdan teşhir etmesinden beterdir” diyor. Düşünün, gerçek veliye düşen utanma duygusu ne kadar derin.
Veli manasız sorunun lüzumsuz cevabını vermez. Konuşurken, gülümserken, yemek yerken, herhangi bir dünya işi görürken o hal üzerinde olmadığı ve gaipler âlemine bakan gözlerini bu aleme zorla çevirdiği, bütün bu halleri de asıl halini örtmek için yaptığı iyi bakan bir göz için bellidir. İşte bu hal ki onun diplomasıdır. Erbabınca altın veya bakır, bir bakışta kuyumcu keskinliğiyle anlaşılacağı açıktır. Bir yerde, şeriat inceliklerinde laubali, benlik kokuları gelen, velilik iddia edici ve keramet satıcı, gözü dünyada ve güya dünyanın ıslahında, usulü telaş ve didinme, gayesi isim ve şöhret birini gördünüz mü, rahatlıkla hükmünüzü verebilirsiniz..Bu veli değildir, peşindekiler de samimi değildir.
Selam ile...
Zülfikar Yapar Kaleli
Bu şiir ile ilgili 11 tane yorum bulunmakta