Yeni bir kavim çıkmış, ortaya kavmi Lut mu?
Yeni yeni putlar türemiş, kavmi Kureyş mi?
Yeni yeni ilahlar çıkmış, kavmi Firavun mu?
Yeni yeni belamlar çıkmış, kavmi Nemrut mu?
Yeni yeni çıkanlar, çıkartılanlar, hepsi de bir kefede.
Anne feryadı, çocuk ağıdı kesilmedi Bosna’dan,
Gözlerimiz kör oldu, duygularımız fırladı yuvadan,
Kulaklarımız sağır bırakılmıştı acımasız dünyadan.
Gözümüzden ok gibi fırlayan kıvılcımların,
Kayboldu enerjisi, çelik kasayı atlamadan.
Ayşelerim, Fatmalarım yine yandı, yandı;
Köhneleşmiş hayatın kucağında akşamladı.
Dünya servetine sımsıkı bağlanan insanlar,
Bu yaşam ve mutluluğumuz, ebedi sürer sandı.
Bosnalı bacısının başına gelenleri bir duysaydı,
Öfkesinden damarlarını bile keserdi.
Neydi o bacının derdi, pek mi müthişti?
Bu olayı gören ölüler bile, yerinden fırlardı.
Bosnalı bacımın çocuğu alınıp elinden,
Annesinin karşısına bağlandı, sımsıkıca belinden.
Parıl parıl parlayan, bıçak geldi başına,
Anne, bu durumu görünce döndü şaşkına…
Yavru üç parçaya ayrılmıştı: Et, kan ve kemik;
Gözün yaşlı kanlarını paylaşamamıştı, etle kemik.
Annenin kalbine bağlı, bu kan damarları,
Sırplar tarafından vahşice kesilmişti…
Sırplar; makas makas yavruyu vahşice kestiler,
Dilimlenen etleri, bir et makinesine attılar.
Kıvrılarak çıkan etler; ağlıyordu, bakarak kemiklere,
Anne, bu durumu görünce dönmüştü delilere…
Bırakın yavrumu; bire katiller, kâfirler!
Yardım et, Allah’ım bu durumda bana,
İbadetim ve sabrım hak olmasaydı sana,
Bu çocuğa asla olmazdım, bir ana…
Köfte yapıp pişirdiler, yavrumun etini,
Davet ettiler, bütün katiller heyetini.
Yediler, vahşiler yavrumu, sonra da içtiler;
Müslüman’a bundan başkası yapılmaz dediler.
Kudurmuş, salyalı köpekler yaklaştı yanıma,
Adetlerini sayamamıştım, oracıkta geçtiler ırzıma.
Mezardan fırlayan bu yaratıklar ordusu,
Yeni bir ceninle girdiler, mukaddes kanıma.
Ey yardımı bilmeyip de fetvayı bilen müftü!
İntihar edeceğim, çabuk ver bana bir fetva;
Vermezsen, huzuru ilahide edeceğim hepinizi dava.
Karnımdaki piçi taşıyamam, ben Müslüman’ım ve şerefli,
Benim için asıl olan ölümse, bu hepsinden gerekli.
Gözyaşlarım dinmedi, evet burada hiç kimseninki de öyle,
Sen de demeyesin ki, bu dünya böyle gelmiş, geder böyle.
Evindeki hanımının ırzı benim, çocuğunsa çocuğum;
Yuvanı dağıtıp kaçarak, sen evine böyle mi bakardın?
Daha dün. “Müslümanlar bir binanın tuğlaları gibi” derdin.
Daha da acısı var; bitmedi, kardeşim derdim,
Dünyadaki bütün acıları, çeken ben olayım derdim.
İliklerim ağlıyor, düşüncelerim çığlık atıyor,
Yapılan bu işkence ve ızdıraplara karşı direniyor.
Yedirdiler, çocuğumun etini zorla bana,
Bu acılar karşısında, hangi yürek dayana.
Ya Rabbi! Öldür beni ölümüm hayırlıysa,
Beni alçak, duygusuz ve vahşilerin eline koma.
Allah’ım! Yok, mu bu işkence dolu günlerin sabahı?
Müslümanlar ölmüş, vücutlarından sıyrılış, ruhları billahi.
Bir buçuk milyar uyutulmuş, karanlık dünyalarda,
Koyun gibi güdülüyorlar, İslam’dan uzaklarda.
Kıyamet günü kaçamazsınız, elim yakanızda olacak;
Mazlumlarda kaçan rahatınız, günahlarla dolacak.
Kurtuluş yok adli ilahide, bir gün hesap sorulacak,
Zalimler ve katiller sonunda yerin dibine batırılacak.
Gelin kardeşlerim! Nerede olursanız yardım edin bize,
Getirelim hep birlikte zalim ve kâfirleri dize.
Heyhat! Tüm bu sözler çıkmadı yukarı, ağızda kaldı;
Müslüman’ım diyen, yine sorumsuzca gaflete daldı.
Gerisini yetmiş yıl önce Akif hatırlatmıştı safahatında,
Ondan dinleyelim, tarihle yüzleşelim, her defasında,
Tarihimize sahip çıkalım, koruyalım onu her defasında.
Biz yine unutmuştuk tarihten ders almasını,
Gözümüz açıkken bize kuyu kazılmasını…
Su uyur, düşman uyumaz sözünün gerçeğini,
Artık anla! Şu son Bosna katliamında…
02. 01. 1993
Konya
Kayıt Tarihi : 23.5.2009 15:08:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)