gizlerin içinden çıkardım cümleleri
ayaklarım boş bir eve getirdi
ateşten türemiş cevabım yok
sorular sürükledi de geldim
piyano tuşlarından bir ırmak
hayalet kuşlarından bin ses tatmaya
atlayıp cadı süpürgesine
embriyo sevgilimle yatmaya geldim
anadolu geldi benimle
mezopotamya geldi
şiirler yazılmadan akmaya
zaman kapısından bakmaya
anahtarım kilidi yakmaya geldi
düşlerimle büyüdü
okyanus oldu kızım
oğlum dev yanardağ
biri sağ koluma girdi
biri soluma
göğsümde martılar ceplerimde caz
dedem benimle tango yapmaya geldi
söylediğim bir şarkıydı notasız essiz
eğilip bir böcek dedi ki kulağıma
hepimiz çilingir bekleyen birer boş eviz
aynur uluç
"az gittim çok döndüm" kibele yayınları-2013
Kayıt Tarihi : 3.10.2005 14:28:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
kutlarım...
Öte yandan selamı sabahı da kesemeyiz.
Etrafından dolaşırız diyorum ben böyle durumlara.
Gerçekle düş benzeri bir şey karışır birbirine.
Böylece o bize edeceğini eder, biz de ona.
Tatlılaştırır, yumuşatırız narin bir alayla.
Karanlık bir dağ gibi gölgelenir gerçek, üzerine doğan sapsarı bir ayla avuturuz biz ruhumuzu.
Soruların sürüklediği adımlar neden boş bir eve gelir.
Ateşten türemiş cevabım yok, buna cevap mıdır.
Belki hiçbir gizi çözemiyoruz, belki de esasında giz diye bir şey yok.
Embriyo sevgili ne hoş çağrışımlara yol açıyor. Büyük olasılıkla içimizde hücrelenmiştir o.
Fakat ilk hücreler henüz o varlığı garanti etmez bize.
Böyle de hüzünlü bir yanı var.
Gelişim yarıda kesilebilir ya da gelişen şey sandığımızdan çok farklı bir varoluşa dönüşebilir.
Cadı ve süpürgesi huzursuzluk veren çağrışımların simgesidir. Fakat iş embriyo sevgiliyle yatmaya gelince, belki bu fettanlık hoşumuza gitmeli.
Anadolu geliyorsa bizimle, mezopotamya geliyorsa ya aşk aşktan ziyade bir şey olur,
ya da ziyadelik esasına doğrudan doğruya hayata ve ilişkilere aittir, o zaman da aşk bu ziyadeliğin bir parçası olur.
'Zaman deliğinden yarına bakmaya
Anahtarım kilidi yakmaya geldi'
Ne kadar asi, ve fakat ne kadar gerekli. Bu şiire dize olarak da, yaşamımızda dönem dönem yapmamız gereken bir şey olarak da.
Ya okyanuslaştırdık, dağlaştırdık evlatlarımızı hem de yanar şekilde. Ki öyledirler.
Ya da ebeveyn evlat gibi sarmalaştık küreciğimizle, yarattığı tüm tehlikelere karşın bağlandık biz ona. Tam olarak sevgiyle de açıklanamaz bu.
Doğanın bizimle konuşmadığını kim söylemiş,
sus işaretini kaldıran bir iç müzikle çıkarız biz doğaya, evrene doğru.
Ve o da şarkımıza sözler yazar.
'Hayal mi gerçek mi
Bilmek imkansız”
Eşsiz bir şarkı sözü yazarıdır doğa, çünkü yaşam barındırır.
Yeter ki bestelerimizi ona sunalım biz.
Gizlerinin önemi kalmaz o zaman.
Gizlerini de isteriz.
yere düşen çınar yapraklarını süpürür çöpçüler,bu sonbaharda ne yaman çelişkidir böyle yaşamk ne güzeldi halbuki...
açarsın kapılarını sonsuza,kim girdi kim çıktı belli değil
aklın süzgecinden süzülen dizeler kurutursun
iplerimizde sıra sıra renk renk...
boş bir avluya giren son firari rüzgarı tanımışsındır artık
gözlerinin altına saklımışsındır hemde.
(anlamak ne güzel seni)
sevgiyle.
tebrikler.
TÜM YORUMLAR (11)