Börküne Buyruk Şiiri - Yusuf Bilge

Yusuf Bilge
445

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Börküne Buyruk

Kurt Nazar Mehmet Paşa oğlu Turhan Alp’ın Dosteli’ndeki düğününde, toy 'maşala'sına katılan Adsız Ozan’ın, saz çalıp Nasreddin Hoca’mıza öykünmesidir:

Düğün dernek eşe dosta yön olur,
Doyumluğu görkemliyse ün olur;
Davet üzre toylarında gün olur,
Dili tatlı bir ozana söz düşer,
Yeğin adamların sözü öz düşer.

Dosteli’nde vardı bir Alp düğünü,
Paşayiğit üstlenmişti öğünü,
İlkdördün ay, Akmescit’in göğünü,
Dolanırken seyre daldı bu toyu,
Büyüsüyle sanki bayılttı suyu...

Halay durdu, davul sesi kesildi
Herkes kulak verdi erce susuldu,
Bu sessizlik bir destana yosuldu;
Bakışı tok, omzu geniş, dipdiri,
Ozan Adsız, yağmanladı baş yeri.

Ayar verdi kara düzen sazına,
Gülümsedi anlarına, yozuna,
Uzun çıraların al yalazına,
Sırt çevirip dedi: Merhabalar, heyy!
Yerinde sağ olan, yurtluğunda bey.

Bunca yiğit bir araya gelmişler,
Yüreklerden höfü, pası silmişler,
Edep, erkân, büyük sözü bilmişler,
Ben de size bir armağan vereyim,
Sarp yüzlerden gülücükler dereyim...

Sivrihisar Horto köyü doğumlu,
Doğuşundan dili çifte boğumlu,
Doğru sözlü, dokuz köyden koğumlu,
Güleç yüzlü, ağzından bal akışlı,
İmam oğlu meselleri nakışlı...

Mürşit âhı alıp, dünya güldüren,
Çomak zoru kayıp ayak bulduran,
Parayı verene düdük çaldıran,
'Bilen bilmeyene desin' deyişli,
Kürkü tatlı yerken acı yerişli...

Hülya kursa konu komşu bilesi,
Çorba için kapısına gelesi,
Rüyasında altın bulsa çilesi,
İpe un serdiği günler çok olan,
Kerih konuklara kerhen yok olan...

Kavga esnasında yorgan çaldırmış,
Tencere anası kazan öldürmüş,
Dil gücüyle Bey Kubat’ı yıldırmış,
Akşar’ın övüncü Nasreddin Hoca,
Uyandı bir gece, dedi: Yaa Ece!

- Bugün söğütlüğe gitmeli gerek,
Az çok kışlık odun etmeli gerek,
Erkenden menzile yetmeli gerek,
Bozoğlanı çek hayat’a semerle,
Semere urganla balta kemerle! ..

- İşim ağır, azığımı hakça koy!
Şepit, soğan, tüylü-erik çokça koy!
Kaymak, peynir, süzme yoğurt akça koy!
Hazır eyle cana yoldaş heybemi,
Hepsini tamam et, gel, ünle beni! ..

Hoca’nın karısı Gülbarçın Bala,
Kocası gidici olunca yola,
İlikmeni yakıp taşlı kav ile
Odadan çıktı da uyku semesi,
Erine hanaydan uyladı sesi:

- Kav sönmeden ocağımı yakıver!
Üçayağa tava koydum, bakıver!
Süt kaynayıp taşar olsa çekiver!
Su dolu helkeyi as da yerine,
Övüneyim onca kıza, geline! ..

Gülbarçın Bala can tezcene sustu,
Merdiven inerken güçlü yel esti,
İlikmeni söndü, şavkını kesti,
El yordamı ora bura koşturdu;
Hoca ise odada bir hoş durdu...

Ona göre ocak yakmak kolaydı,
Tavadaki süte bakmak kolaydı,
Bakracı yerine takmak kolaydı...
Dizlerinin üzerine eğildi,
Bu iş pek sandığı gibi değildi! ..?

Üfleye püfleye közü besledi,
Islak talaş ak yüzünü isledi,
Uçan küller urbasını pisledi,
En sonunda kan başına fırladı,
Boğazı kurudu, sesi hırladı:

- Kör olası ocak, bana mı kastın?
Alevi boğdukça dumanı bastın!
Soluğumu emdin, sesimi kıstın!
Diyerek başını çöğelten Hoca,
Bir Hotoz görünce benzetti taca...

Bu hotoz Hatun’un çeyizindendi,
Hotozlar içinde iyisindendi;
Bakışı bulandı, pek hüzünlendi...
Bezekli külahı taktı başına,
Çömelerek döndü tekrar işine.

Tek üfürüş yetti, ateş parladı,
Alev aldı, duman kesti, harladı,
Çalı çırpı, çer çöp tezden korladı;
Çok şaşıran Hoca bu kerameti,
Hotozdan bilerek, ocağa dedi:

- Barçın Bala ürkütmüş de yanıyon! ..
Ocudun mu eli terli karıdan? ..
Anlaşılan iyicene sinmişsin,
Bakışı sert, gözü ferli karıdan! ..?

-Korkudan mı yalap yalap gülerdin,
Dumanları birbirine ulardın? ..
Demek sen de benim kimin yılardın,
Şol kadın azmanı, şerli karıdan! ..?

Hoca bunu sinirinden söylerdi,
İşi biten Hatun gelmiş dinlerdi...
İki gözü iki çeşme ün verdi;
Ateş de ne? Yangın sardı özünü,
Açtı leb değmezi, yumdu gözünü:

— Merkep semerlemek, kolan dolamak,
Üste ıslık çala çala sulamak,
Yular takmak, kopuk urgan ulamak,
Erkek işiydi ya yumuş buyurdun,
Kem nefsini bana karşı kayırdın! ..

— Karanlıkta köşe bucak koşardım,
Ellerime kıymık batsa susardım,
Tan sökmeden her bir işi başardım;
Bir ocak çokardın dilin çözüldü,
Çitmeli sözüne göynüm üzüldü! ..

Gocunan Gülbarçın erini yerdi,
Gönül üzenine karşılık verdi,
İçini dışını ortaya serdi;
Öfke taksit taksit, zarar peşindi,
Paparayı yiyen Hoca düşündü...

Sessizce fartayı atlatmak gerek,
Kapıya yöneldi yan yan giderek,
Eşiğe takıldı sersem sepelek,
Tökezledi yüzükoyun hanaya,
Kalktı herifleyin, yol, iz belli ya...

Uçta merdivenin dönüşü vardı,
O dönüşün de bir kinişi vardı,
Belayı savsa da yenisi vardı,
'Hatun gönül koydu n’etmeli? ' derken,
İkinci kez kapaklandı inerken...

Paldır küldür aşağıyı boyladı,
Çik, tök gele zorlu endam eyledi;
Bu atağı hem yer, hem gök sayladı;
Bir hışmınan taa taşlığa erişti,
Kafa, kol, bel, bacak, hotoz gerişti...

Gülbarçın’ın etekleri tutuştu,
Yel yeperek, yelken kürek yetişti,
Kocasını diri gördü yatıştı;
Çoluk çocuk gürültüye uyandı,
Dip komşular dış kapıya dayandı...

Hoca yalnız değil bu dar gününde,
Eş dost yığnak oldu evin önünde,
Nice diyar gezmiş doğu yönünde,
Gâzi Bamsı Koca yürek birledi:
'Dayan Molla, yettim! ..' diye gürledi...

Günde dokuz camız gönü işleyen,
Som akçayı elle kırıp beşleyen,
Ürkütülmüş dört beygiri bişşleyen,
Tabak Ender Usta yürek birledi:
' Dayan Molla, yettim! ..' diye gürledi...

Urkapı’da kesilince sağ kolu,
Kırktan artık çentik olan bir solu,
Çeliktiren Bileyci Alp Kurtoğlu,
İl-çaşıdı koştu, yürek birledi:
' Dayan Molla’m, yettim! ..' diye gürledi...

Demircinin her sözünü kollayan,
Örs başında arastayı sallayan,
Denkli tatar devesini dallayan,
Baş kalfa Yınalcık yürek birledi:
' Dayan Molla, yettim! ..' diye gürledi...

Bey Hüsrev’den armağanlık tımarı,
Bıraktırmış Alaşehir kumarı,
Gayrı Akşar’dadır bütün umarı,
Kolcu Murat Gâzi, yürek birledi:
' Dayan Molla, yettim! ..' diye gürledi...

Kapı komşu saydık beşli ağızda,
Bir yiğit kalınca bûnda, buğuzda,
Duyulanda durmak olmaz Oğuz’da,
Bütün canlar gelir, yürek birlerdi,
' Heyy Dost, el ver, tutun bize! ..' derlerdi.

Eğni, çiğni dostlarınca yuğrulan,
Yağız yerden bin güçlükle doğrulan,
Üç adımlık yolda on kez savrulan,
Hocamız dil verip dedi: Ya ervah,
Sizi üzen börke, vah ki, ne vah vaahh! ..?

Duyan şaştı: ' Bu gürültü, bu börkten? ..!
Hotozlu yıldırım düşmesin gökten! ..?
Bizi makaraya sarma küllükten! ..'
Hoca baktı sitem gırla dostlarda
Söze limon sıktı derdest kenarda...

Dedi: ' Tan etmeyin, yüzüm kızardı,
O şeyin içinde, başım da vardı! ..'

YUSUF BİLGE

* Nasreddin Hoca: 1208 yılında Sivrihisar Hortu köyünde doğdu. 1284’te Akşehir’de öldü. Türbesi Akşehir’dedir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin son yüzyılında yaşamıştır.

* Dosteli: Isparta ilimizin Gelendost ilçesine Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde verilen isim.

* Paşayiğit Kurt Nazar Mehmet Paşa: 1340 yılında o günkü adıyla Gelende’de doğdu. Otuz yaşlarında Osmanlı hizmetine girerek I.Murat, Yıldırım Beyazıt, Çelebi Mehmet ve II.Murat dönemlerinde devletin çok güvendiği Akıncı Komutanlarından biri oldu. 1430 yılında Gelendost’ta öldü.

* Söz konusu düğün takriben 1400 yılı Eylül’ünde yapılsa gerektir.

* Maşala: Yöredeki düğünlerde Güvey evi tarafından düzenlenen eğlenceli kına gecesi.

Yusuf Bilge
Kayıt Tarihi : 11.12.2009 01:36:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Yusuf Bilge