İnsan kime, hangi koşullarda, neden sadık olabileceğini bilemez ama yüreğe atılan tohumların ne zaman yeşereceğini, ne kadar yaşayacağını hayatın ritmini, tecrübeyle çatlayan sesini dinleyerek sezebilir. Gökkuşağının alacalı renkleri gibi birbirlerine karışırken değişen duygular içinde en kunt ve aynı zamanda en kırılgan olanıdır sadakat. Tekinsiz ortamlarda can çekişir belki ama ölmez. Varlık sebebini, her zaman bir başkasının pırıltılı vaatlerine teslim etmez. Ne kendisini kullanarak ‘oynayanları,’ ne de büsbütün yok sayanları sever o.
Ömür boyu ‘onun’ karakter özelliklerinden, sevgisinden, uzaklığından veya yakınlığından bağımsız, o ‘ilişkinin’ varlığına, geçmişine, geleceğine sadık kalabilmek güç olmalı. Her fırsatta şımartılmak isteyenlere, hırçınlıklarıyla körleşenlere, korkular yüzünden kendilerine eziyet edenlere göre değildir pek. Zarafetini sadece asalette bulan bir ‘beceriklilik’ değil sözünü ettiğim. Yalnız kalmanın, hatıraların içinde kaybolmayı göze alabilmenin, karşılıksız vermenin, ümidini kaybetmeden sevebilmenin ‘deli’ sadakatinden bahsediyorum. İçlerinde hep biraz suçluluk duygusu, şefkat, fedakârlık da barındıran sessiz direnişçilere benzeyenlerden... Abartılı tavırlara, itiraflara, gülünç yapaylıklara, menfaatlere ihtiyaç duymamaları onları cazip kılıyor sanırım. Zamanın, mekânın sınırsızlığına tahammül edebilme özellikleriyle haleleniyorlar sanki. Ve ne yazık ki çok kalabalık değiller.
Peki, onlar kadar güçlü ve kararlı olmayanları reddedebilir miyiz? Benim cevabım elbette ‘hayır’ ama duygularına karşılık alamayan âşıklar gibi çıldırıp, sahip olduğu değerleri unutarak hayata ihanet eden ‘itirafçıları’ rahatlıkla küçümseyebiliriz bence. Sahte yakınlaşmaların, zoraki samimiyetlerin (iş arkadaşlıkları da dâhil) , yalnızlığımızı maskeleyen karşılaşmaların şiddetli sonu, tamiri mümkün olmayan kırılmalara neden olabiliyor. Öfkeyle beslenen intikam hissi insanın tabiatında var zaten. Bence bizi birbirimizden ayıran böyle zor zamanlarda o bencil hisle mücadele etme yöntemimiz, üslubumuz.
Hiç kimse onun gibi tanımamıştı...
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta