Avluda boncuk köpek havluyordu.
Boncukçu dede kapının önündeki sedirde oturmuş
Teşbih çekiyordu.
Boncukçu dedenin torunu Yeşim,
Evin içinde misafir odasında boncukları yere dökmüştü
İçi de dökülmüştü ağlıyordu.
Dairede şairin arkadaşı teşbih çekerken ki çıkan bocuk sesi
Şairin şiir kurgusuna imge düşmüştü.
Kuzu çobanı Ali, derenin kenarına oturmuş.
Çağlayan derenin sesini dinlerken
Avucuna aldığı çakıl taşlarını da dereye fırlatıyordu.
Bu arada da kaleden dereye aşağı taşlar yuvarlanmaya başlamıştı.
Dana çobanı Süleyman’ın Ali’ye mesajıydı.
Ateşi yak çayı koy.
Dairede Murat’ın teşbih çekme sesine çalışan memur arkadaşlarının
Klavyeden çıkan tuş sesleri karışmıştı.
Hülya, öğretmen sınıfa dönüp çıt çıkmasın dedi.
Veli, abaküsteki boncuklarla işlem yaparken
Bu arada çıt, çıt diye ses çıkmasın mı?
Elif, yeleğinin çıt çıtlarını iliklerken.
Birden bütün sınıf Elife dönünce Elif, kızarıp utandı.
Dairede Ayhan, cep telefonundan bir video filme basınca
Yerlilerin boyunlarındaki takılarının şangırtısında
Dans müziği daireyi hallaç pamuğu gibi çevirdi.
İlk insanlar,
İlkel av silahları edinirken.
Av hayvanlarının kemiklerinden silah yaptıkları gibi
Takılarda yapmaya başladılar.
Ve boyunlarına taktılar.
Diye profesör konuşurken.
Edip’in telefonundan boncuk sesinde mesaj bildirim sesi
Tüm sınıfça duyuldu.
Çıkan uğultu sonrası profesör, boncuk ve takılar,
Oyunculuğun ilk figürleridir.
Dedi.
Dairede şair boncuk seslerini düşlerken
Parmaklarını genleştirirken çıkan çatırtı sesleri düşlerine rehber oldu.
Zihni, dansa yeteneklidir, her ortamda dans edebilir.
Kafeteryada yerinden kalkıp dans etmeye başladı.
Kafeteryanın orta yerinde.
Herkes te Zihni’ye alışmış dansını izliyor.
Okula yeni gelen Fadime’de arkadaşı Ayşe’ye bakıp
Bu çocuk ne yapıyor diye sordu.
Bu Zihni, zihni pek kurcalamaz dışa vurur ruhunu böyle.
Metin diye bir arkadaşımız felsefe hocasına sormuştu:
Bu Zihni arkadaşımızın dans tutkusu nedir diye.
Hoca, her canlı davranışını oyun eder ve oyunla yerini eder.
Duruşunu ve oturuşunu belirler.
Sanatçı ise insanlıktaki yerini belirlemeye sanatını icra eder.
İnsanlığın insanlık yerini belirlemede.
Zihni, sanatçı ruhlu bir arkadaşınız, ondan demişti.
Dairede şairin arkadaşı Murat,
Edindiği oyunlarla duruşuna ve oturuşuna teşbih çekmeyle sabır ediyordu.
Köylü milletin efendisidir.
Orta yerde efendi durmayanı da deli eder.
Köylü kip durur şiveli konuşur argolu cevap verir.
İşte bizim köyün delisi Abdullah, kısaca Apo deriz.
Köylünün keyfi yerindeyse dalga geçilir.
Yerinde değilse azarlanır.
Köyümüzün kara kutusu olmasa da karadeliğidir.
Deli kendiyle oynaşını oyun eder.
İnsan karşısındakine sinirliyse kendisiyle oynanmasına
Sabrı olmadığındandır.
Bizim Apo sabır bilmez.
Ama oyunu yok değildir.
Orta oyuncudur.
Bizim Apo’nun elinde bir nesnesi olmaz.
Bir eliyle donunu tutar.
Öbür eliyle sigara içme işareti yapar.
Sigara ve ekmek karşılığında istenen kişilere söver.
Bizim dairenin delisi de Orhun, kendisi çok olumluymuş gibi
Olumsuz durumlarımızı karakterize edip oynar.
Boncuk oyunu oynar.
Her kesle boncuk boncuğa çarpışır.
Teşbih çekmez milleti aklına teşbih boncuğu dizer.
Ne ulusal ne yerel orta oyuncu siyasetçi.
Boncuk sesleri, oyunculuk sesleri
Oyunun aklımıza çarpması zihnimize düşmesi
Ve ruhumuzda yuvarlanması…
Naki Aydoğan
Kayıt Tarihi : 29.11.2024 10:19:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!