Boğaziçi Gözlerin Şiiri - İsa Sarı

İsa Sarı
139

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Boğaziçi Gözlerin

SENFONİCA 14

boğazın tam orta yerinde
mavinin derinliklerinde
içten içe bir depreyiştir sürer gider
coşkusu her dem taze
her damlasında bir senfoninin tam da ortasında
her yandan duyulup her yandan hissedilen
taa ki her yanınızı saran bir serinlik
bir mavi alev gözlerinin karası...

gökyüzü çöktüğü günden beri
nerde gördüm de tanımadım
hüznün ayak seslerini
ne senin gidişin
ne yağmurların gelişi
hayata açılan pencere
devranın hergün dönüşü
hergün yeniden sorulan bilmece
senlerden öte
benlerden içeri
saat kaç olursa olsun
dinmeyen yalnızlıklarımız...

unutttum hangi zamanda yazdım ben bu şiiri
aşka dair birşey söylesem bilirim yanarım
daha sabaha çok var oysa
bu gece yıldızları alıp gitme boğaziçi
dalıp gittiğimiz yollarda bir akordion sesinde
ufka bakıp donduğumuz an gibi
bu gece yıldızların yanında kal gitme
rüzgarda uçuşan yeleleriyle bir beyaz at gibi
yansıyan rüyalarda mutluluk ol tebessüm ol
bitmeyen bir senfoni ol
çağlayanlar gibi geceye aksın boğaziçinin gözleri...

bir ney sesiyle dalgaların üzerinde
kanatlanıp giden
uzaklara dalan mahzun gözlerin
tüm acılarını ve yalnızlıklarını
ver ellerime
gözlerimde bir hüzün olsun alıp gideyim
gözlerinde bir tebessüm
kalsın boğaziçi...

hey sen
boğaziçinin sessiz çığlığı
duydum sesini gözbebeklerinden
dudağıma takılıp kaldı notalar melodiler
sen, gözlerin
ve boğazın muhteşem senfonisi...

bozkırdan bir gelincik düşer boğazın mavisine
düşler uzaklaşır gider
bir menekşe hüzünle bakar
ahşap yalının penceresinden
kuytuda unutulmuş bir gemi
dalgalarda sahipsiz bir kayık
güller ayakuçlarında yalnızlığın
şairin mürekkebinde kan damlası
ve portreler yalnızlığın aynası
sisli bir istanbul sabahı
yansır gün ışığında gözbebeklerine
görenler sadece bir parıltı sanır
fakat hatırada derin koyu maviden geriye
yüreğin kalır boğaziçi...

lodos vurduğunda akşamlara
bir tufandır kopardı
beyaza griye ve siyahlara
ve tüm bu fırtınanın ortasından
uzaklara dalardı bir yanı
gözlerinin
kıyılar kaşların gibi çatık
ve gece gözlerinin karası kadar güzel
ve ilk yağmurlar düşerdi
bir kaç iri damla kaldırımlara
önce bir flüt sesi
sonra gökgürültüsü ve sağanak yağmur
son damlalar düştüğünde bütün şehir yenilenir ve sadece geriye
gözlerin kalır boğaziçi...

batan günün kızıllığı tüm ayrılıkları ve tüm yolları
bir renk gösterisi içinde
taşırken akşamüstlerinin son dalgınlığına
gün biter
yol biter
mırıldanış biter
ve yalnız sen kalırsın
her boğaziçi akşamından geriye
hatıran kalır
gözlerin kalır boğaziçi...

siyahı gözlerinin karasından seçemediğimiz zamanlar
ve beyazı kaybettiğimiz ışıksız günlerimiz olmuştur ya
dünyanın ucundan düşecek gibi
bir dost eli gibi sıcak ve içten
dalgalara tutunduğumuz
umursamaz dünyaya inat
hepimiz birer dalga oluruz sonunda
dalar gideriz senin gözlerinin beyazına
bir dalgınlık oluruz gözlerinde
ve bir tebessüm bırakıp gittiğimiz günden geriye
gözlerin kalır boğaziçi...

kıyılarda oturup kalmış
yalnızlıklarımız
ve el salladığımız aşina kuşlar
bir tebessümle uzaklara selam yolladığımız
duyulmayan görülmeyen hissedilmeyen
dalgalara fırlatığımız bir taş gibi
son bir ses
ve maviye dalıp giden
düşüncelerimiz
günler doğar günler batar
yeşil dallarda salınır seslerimiz
ve sen seyredersin
tüm sesler çekip gittiğinde geriye sadece
gözlerin kalır boğaziçi...

yeryüzü yeniden renkleniyordu
bazı renkler solgunlaşırken bazıları gülümsemede
göğe uzanan bir kurşunun ucundaydı umudun elleri
acının parıltısı
hüznün umursamazlığı ve gecenin karanlığı
biz dalgaların üzerinde yürüyorduk
rüzgar bir nefeste içimize düşüyordu
bir adım ötedeydi derinliklerin koyu mavisi
ve ellerimizle tutuyorduk geceninmavisini
ve samanyolunda çok uzaklardan
insanı alıp götüren bir yıldız a dalıp gitmişti gözbebeklerimiz
koca şehir bizi görmüyordu
ve bizim umurumuzda değildi koskoca şehir
hafifçe çatılmış kaşların altındaki kısılmış gözler için
ne uzaklar vardı ne yakınlar
bir efsaneden kaymış ve ufka gerilmişti
akşamın siyah tülleri
kaç efsane görmüş
dünyanın tam orta yerinde
bir an ve bir efsane
gün daha aydınlığıyla tüm gerçegi söylemeden
şafak sökülüyor
kaldırımlara gecenin rengi düşüyordu
gemiler bir köşede sesssizce sokulmuş birbirlerine
dalgalar kıyıyla gizemli fısıltısında
ve gökkuşağı renkleriyle bir şehir
gidenleri uğurluyordu
şafak sökülmüştü
tüm şehir uyuyordu
zaman seher zamanıydı
ve boğaziçinin gözleri vardı sadece...

dokunup saatlerce dalıp kaldığım
ayışığı gözlerin
gülçalımı bakışların
kan kokusu yüreğin
ve hayatın acımasız tadı
bilseydim severmiydim
yalnızlığını akşamların
bilseydim dokunurmuydum gözlerine
bir kurşun yarası gibi alnımda
çekermiydim içime
görmeseydim gözlerinde
dalgalanan ay yıldızı
bir tebessümlük aşk gibi
bakarmıydım gözlerine
boğaziçi...
ve gözlerin kaldı, sadece gözlerin, boğaziçi...

......2000...

İsa Sarı
Kayıt Tarihi : 15.10.2008 04:20:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İsa Sarı