Tarih Kelimesi kelimesine
Sözlükte biliyor
Manasını
Amcam soruyor
Kesinliğini…
Zamanla öpüşen turna
Gebe kaldığı gün
Çekiyor yoksulluğunu
Konfiçyus temiz kalple
Ağır ağır yürü
Nasihatını verirken
Gecenin içinde kullanılmış bir serüven
Tarihi badana eden
Sakalıyla bir adam…
Çatlıyor
Ayak sesleri karnının ortasında
Güneş olmak şansını deniyor yine
Cizvitlerden alınan bir parça kumaş
Gökyüzüne serilen seccadeyle
Biriktiriyor yoksulluğu…
Kesildi
Kanatları baykuşun
Gülümsemek yerine
Bir özdeyiş geriliyor gözbebeklerinde
Her yansı kelime
Kelimeleri birbirine
İliştiren iğne kimde
Dua sakalı
Şehir balyoz edip durdu
İki laf edemedik
Parçalanan hayatlarımızın altında
Gülümseyen yüzler çıktı
Kırıldık
Aynalara fotoğraf verirken…
Atlayıp geçen zaman
Öbek öbek perişan bir güneş
Yontulmamış karanlık ve sarhoş sular yudumlanırken
Soruları biriktirip
Gömen cimri kadın…
Çelimsiz surat
Yamacında endişenin teli
Kulaklarına dolan tufandan
Bir maydanoz bir gelinciği
Lirik bir anlatıma verseler
İkisi de gelin gider
Güveyken bir diğeri…
İçirildik
Yalnız kalarak tarihin yalın suratına bakıp dururken
Şeçmece kelimelerimiz olmadı
Etkileşim zamanı
Çağımız yüksek bilişim çağı…
Öksürdü kelimeleri tüküren muhtar
Buluştuk kanlıca parkında ananesiyle
Yüreği atmaca tüylerine batınca
Gül kanadı düşlerinde
Yaprak kanla gerildi
Sessiz bulut namelerinde…
Yazım kuralları bileşenlerinde bir nevi devleşen benliğin
Üşümek yapağıların arasına kısılı kalan çocukluğumuzla
Annesi sacit dayı
Gözyaşı da mutluluğuna
Tek parça doğmamıştı ki
Buluşsun şimdi
Tüm varlığıyla…
Bırakırdım heyecanımı bir solukta
Onun meme uçlarına metal makas etiket niyetine yapıştığında
Kahve falına bakan köylü
Güzel gözlerine içerken çeşmeyi
kurdun patisine
Gülüp düşündük ah ne çetin yolların kundaklandığı
Solingen faciasında…
Yatak altında somun bulsak
Peynirin dişlerine etinsek
Çoğul kişilerle dansetsek
Zaman girdabında
Dönegelsek bir meydandan
İçeri kapıların bağırlarında sıcak taşlarla yalın ayak
Yürüsek tüm seferlerin
Boğa burçlu zamanını resmeden güzel kızla…
İşi verdik
Yapıt oluşuyor
Yürüyüş zamanın titrek kanatlarında dev depremleri okuyor
Sallanırken köydeki asmalı ağa…
Ağlamak yoksullaştırır
İkindi zamanları harman suları sevinirken
Başakların altın ötüşlerine
Bir heyecan katar çiftçi küreği
Üzüm yerken iki dede
Sihirli geçmiş iki tiyatro ötede
Bizim Goethe
Yazdığı şiirin alfabesinde
Geziniyor zaman yaldızlı Kur’an tepsisinde…
Sorunun düşüncesinde iki zaman bileniyor
Kuşlar atılıyor özgür zenginlerin en yoksul günlerine
İşim bitmediği güç güvenemiyorum
Kırım hanlığında
Güneşi bekliyorum
Tarihi bir adımda arkasına gömüp
Geceye kaybolan ordunun
Güzelliğinde eriyorum
Sandıkları getirin
Emir âlemine gidince
Eşinen çolak kedi
Türküsünü ekerken
Maydanoz sulayan çiftçi
Üzerinde düştüğüm çukurların resmi
Suzan Hanım bağrına etini iliştirip dantel getirdi
Mekikten sultan tebessümü
Altında buzağı
Nemrutun bir diğer eşi…
Yazmak
Çoğalan ihtiyarları
Kollarından tutarak bükülen anılarından
Bileklerim kördüğüm
Üzerine ilişen zamanın geçmiş kadarı
İçinde yer eden nesli bahar zamanları
Senaryosu oynak
Bir insanın bilmem kaç türlü manzarası
Okumadan gülerseler
Okuyup ta ağlasınlar
Taşı taşıyan bir bileyci
Kavalına sardığı eğlenceli saksı
Çocukluğumun o en dışbükey hatıraları…
Ağlaşan kim
Yoksul kalan dükkân kokusu mu?
Yok değilse neden bunca müzik
Sultanını arayan atla deve milleti
Evet, surre alayı
İki zambak boyunda birleştirdiğim tüm diyarlarımda kumdan geçen hayatımın en güzel anları
İçinde eridiğim senin saksı milletin
Diktiğim bisikletinle ezdiğim otlarını
Çiftelerin bir köyünün o bozkır çayırları
Eğlenceli mi?
Akışkan dinamik bir edinim mi yoksa
Ses ver doğan çayır
Mazi bulut ve çan sesine sevinen ruhumun Hıristiyan çağı
Daha da güneşe var bile ki
Seninle evlendik te
Çocuklarımız dizlerimize kırılıp uyandı mı ki
Yoksulluğun o tüm zamanında bir daha yalvarıp ellerimizi semaya açmadık mı ki
Nağmelerin dökülen dillerine öyle bir güzelliğini resmettiğin duvar yapraklarında mı köylü çocuklar o kız bir köşe başında
Bibirlerine hani o parça parça hayallerinden bahsediyorlar…
Derin derin gözlerinde sevişirken okyanus seslerinin…
Hamlelerim
En perişan kimliklerime doğru
Edindiğim tecrübelerime sevindiğim o zaman
Neden bağırıyor içimin güzelliği
Neden haykırıyor hala dedemin Kur’an ufkunda sabah ezanlarına koşulan beygir soluklu mutluluğu…
İçinde çilek var karpuz tenli bir yazın
Dikenlerin kırlarda yassı mısralarına adım atan bebek
Manidar bakışlarıyla
Doğduğunun ölümünü hatırlatıyor
Burak boğazında baldan tatlı süzgeciyle
Hani bakarken gözlerimin ta içine
Hatırlatırken
Onunla oynaşan melekleri…
Yassı adadayız
Burası entelektüeller koğuşu
Zamanı bitirdik
Şimdi geriye asılacak bir tek
Adnan menderes kaldı…
Zamanın gölgesi
Aralık ayı muhtar yorgun kimliğine baston dayamış
Tüm hatıralarını bir bir sayıyor çocuklarına
Köy yaşlı
yoksul ağa
Bir ikinci kadın
ona yeni bir macera
Terennüm eden çiçekli dallı basmalı desenli güzel kızlar
Var ya yanakları pembe tenleri süt beyaz
Koyunlarında bir koku
Kadının geceye karışan en mahrem tutkusu…
Kendi erotik hikâyesine takılıyor ayakları
Oysa dudaklarında ipince baykuş gagası
Ve bir yumurtada iki boz geyik
Ekim ayı
Milletin yoksul zamanı
Takvim yağlı bizim sultan
Çarşıda aynalı cadı
Kuşlar ülkesi ürperen tenlerinde
Sevgili olurken
Narine hanım ve bizim Süleyman dayı
Hayalin de bir hududunda eklenen tren vagonları
Paslı bir geçmiş
Kırık zamanlardan yansıyan bir milletin detayları
Kuşları omuzlandık milletçe biz yükseldik iktidara
Haydi bakalım kolay gelsin
Memleket vekili daha çok tutar yolları buradan meydanlara
Bağrına dayamışken
Çingenenin define ayının dansı…
Eşlik ederiz olur hallolur güneşi de veririz yalnız bir kereliğine
Kuşaklarında buruşturup zaman dilimini
Ekinoks dönemi bir Güvercin
Selam ederken karşı dağa
Çarpan kendimin hatıraları yapayalnız
Kursağında ekşirken yavrularına götürdüğü buğday sakalı
Neyi kimden çalarsan
Şaşarlar
Kadınlar çamaşır kokusunda
Dizlerinin içlerine doğru en dişi zamanını yaşarken
Erkeğin harman tozu yemiş boğazına dokunurlar…
İki edinim vardır bundan dolayı Ama bir manası güneşin
Kendi ülkesinde
Taklit edilirken gökyüzünde
Neden sanki boz bir dağı
Deviren detaylı bir geçmişin
Kendisine daha da yabancılaşan bu insan milleti…
Kayıt Tarihi : 24.6.2010 13:31:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!