Bizim kavuşmamız mahşere kaldı…
Bu cümle bazen boğazıma düğümlenen bir ateş,
bazen avuç içime düşen bir yalnızlık,
bazen de gözlerimde sönmeyen bir ışık oluyor.
Senin adın,
gecenin en karanlık yerinde bile
kendi yolunu bulan bir yıldız gibi
parlayıp duruyor içimde.
dediğin yerde durdum bugün,
bir avuç sessizliği avuçladım,
yüreğimin en kuytu yerine sürdüm adını.
Her nefesimde biraz daha çoğaldın,
her gece biraz daha öldün içimde,
ama hiçbir zaman gitmedin.
Ben seni,
bir ömrün bütün yaralarına rağmen
tek bir heves eksiltmeden sevdim.
Bir gün gelirsin diye değil,
bir gün beni unutma diye değil,
sadece yüreğimin seninle attığını bildiğim için…
Seni beklemeyi bile sevdim ben.
zamansız bir kıyıya vuran
yalnız bir dalga gibi sevdim seni.
Gelmediğin her gün,
daha çok bekledim.
Suskunluğunu ses,
uzaklığını kader bildim.
Sensizlik,
bazen çorak bir ovanın ortasında
su arayan bir ceylan kadar yaktı içimi.
Bazen nefes almayı bile unutturdu.
Ama sonra bir bakıyorum,
senin adın geçiyor aklımdan,
dünyanın bütün acıları susuyor.
Bir sesini duysam,
bir kelimeni işitsem,
içimdeki fırtınalar dinecek sanki…
Ama sen yoksun.
Ve ben yokluğunun insana nasıl
bu kadar dolu dolu hissettirdiğine
akıl sır erdiremiyorum.
Boşluğun bile sen kokuyor.
Aşkımız,
kaderin ıslak bir sayfasında
mührü silinmeyen bir yangın gibi
yanıp durdu yıllarca.
Kimse bilmez,
seninle konuşurken gözlerimin
sana en yakın olan tarafı
hep içimdeki çocuktu.
Geceleri en çok sen ağrıyorsun içimde.
Çünkü karanlık,
insanın sakladığı bütün duyguları
tek tek ortaya çıkarıyor.
Ben de saklayamıyorum artık.
Adını fısıldarken bile
yüreğim titriyor.
Sana anlatamadığım bütün hikâyeler
içimde düğümlenmiş bir hayat gibi duruyor.
Belki bu dünyada el ele yürümek
bize nasip olmadı.
Belki aynı sofrada ekmek bölmek,
aynı pencereden sabahı izlemek…
Belki biz,
karşılaşması yazılı ama kavuşması ertelenmiş iki nefestik.
Belki Tanrı’ya en çok yakışan dua
bizden yükseliyordu:
“Bizi, birbirimize mahşerde bile ayırma.”
Belki biz,
yan yana yürüyememiş iki ömür,
aynı duada birleşmiş iki isimdik.
Belki de Tanrı
bizden bir masal istedi,
sonunu yazamadığımız.
Kim bilir?
Belki de kavuşmalar
bu dünyaya fazla ağırdı.
Senin olmadığın her sabah
biraz daha eksildim,
biraz daha çoğaldı hasretin.
Sana söyleyemediklerim
gün oldu şiire döküldü,
gün oldu suskunluğumda saklandı.
Senin için içtiğim her yudum
biraz daha beni sana benzetti.
Ah sevdam…
bir gün gölgem bile alıştı yokluğuna,
bir gün kalbim bile
seni anmadan atamaz oldu.
Ve ben biliyorum:
Bizim kavuşmamız mahşere kaldıysa,
orada bile tanırım seni…
sesinden,
susuşundan,
yüzünde gizlenen yarım gülüşünden.
Ve ben inanıyorum:
Mahşer yerinde milyarlarca yüz arasında
bir tek senin gözlerin beni bulacak.
Dünya ömründe tutamadığın ellerimi
orada bırakmayacaksın.
İşte o gün,
yarım kalan bütün cümleler tamamlanacak.
Ama bugün…
Bugün yine sensizim.
Yine sen doluyum.
Yine sana içim yanıyor.
Belki de en güzel buluşmalar
hiç yaşanamayanlardır.
Belki de en büyük sevgiler
hep yarım kalanlardır.
Ve işte ben,
bütün yarımların gölgesinde,
bütün gecelerin sessizliğinde,
yine sana yazıyorum:
Aşkım, hasretim, alın yazım…
Son sözüm, son nefesim,
bu şiirin son damlası bilsin ki:
Bu sevdanın imzası
yalnızca bana ait değildir.
Sonda değil,
tam kalbinin üzerine vura vura söylüyorum:
Ve şimdi,
bütün duyguların ağırlığını
tek bir imzaya sığdırıyorum:
KUL ORTAK
Baki OrtakKayıt Tarihi : 6.12.2025 13:28:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!