kurgulanmış anlamını
söze bıraktığın cümlelerden kaçıp
kimsesizliğin bulutuyla ellerini kuruladı
uçurtma
kirsiz bir gerçek bulmak isterdik
doğanın dikine gitmeden
oluruna bırakıp tüketmeden geçen zamanı
soru işaretleriyle bilemeyip
sivriltmeden ucunu usun
tutmak için tarihin en sığ yerinden
aydınlığa tutuk bir yüz düşün
ne yana dönsen karşında duran
v’ler çizerek ilerliyor tüm kuşlar
hep dualarımızda
güneşi akıtıyorsun buzu basıp
mührüne tuz kokan günahların
bu düş soğuk ama yer olmamalı
içimizde korkuya
kısır döngüde kırılmalı dişlisi ki
bu kirli çarkın
yaşanmasın içimizde aldatılar
ama yağmuru da tutmalı
ve tutmalısın bir kelebeğin ellerinden
imgelerin atlamalı bir çağı ip atlar gibi
saymalısın yere değdirmeden ayaklarını
teğet geçmeden rüzgarı
yüreğin defne kokusu
saçların nar çiçeği
zeytin mi döktün gözlerine kaçmış çekirdeği
uğrak mı yoksa tenha mı belleğin
çekilen sularda artık kimse önemsemez yüzmeyi
dişlerinin arasında tutuyor göstermiyor
kilidini bulduğu sokağın
dolduruyor çocukların nefesini içeriye
biçimi oluyordu uzakların
sesini duyunca açan şafağın
bizi kavrıyordu gece
direniyorduk sığınıp yıkandığımız borazan sesine
ucuz bir damga mı vardı yüzünde
bu kırık demirleri al
silkele pasını yudumlasın tanığı bu çağın
seni ben çağırmadım
öyle dizilmedi aramızdaki tuğlalar
kırılan düşüm müydü sesim miydi
yankısı sabahın girdabında
teninin yakınlığını duymamış gibi ruhun, neden
bakışın duygusuna tutulup düğümleme tanımları
tekil ve tekin olmayan bir ışığa sürükleme
tarihini çıkarma
dursun uykusunda ay çiçekleri
köle efendisidir döşediği düzlemin
sesler arar bulmak için söküğünü
içinde uzayan dar bir koridorun
bunca emek dururken gözünde
borcum var daha gecendeki
geçitsiz rüyaya
tüneller kazımıştım oysa
bölünerek çoğalan yanılsamalara
geleceksin elbet duyarlı
silik durmadan
cetvelle düz çizgiler çektiğim dalgakıran
duruyor av ile kapan arasında
ölümle ikiz çok şey buluruz elbet
ama neden yaşamak olmasın adı
yetiştireceksek içimizdeki fidanı
çer çöp doluşuyor kıyılara
atıyor deniz kirlilerini ve
eskiyen ruhlarını korsanların
beyaz adam duyabilir mi
bir kelebeğin kanat çırpışlarını
yaşamın sesini duymuyorsa
aynı havayı ilk nefeste çekip
ay kaç kez daha doğacak
kaç kış yas tutacak elleriyle
çünkü ıssız bir yer yoktur
sadece dünya değiştirir insanı
el birliğiyle eritiyoruz buzları
kutuplar geçiyor üzerimizden
çığlıklar fısıldıyor yüzeye çıkıyor pazarlık
kesik kesik akıyor ırmak
bir güvenin eşeleyerek geçtiği yollardan
sağdan sola yukarıdan aşağı
kendini tamamlıyor yaşam
çaprazında uğultuların
beklenen kötünün gücü değil
hiç öc almaz ama hiçlik öyle mi
güveler doluşuyor vagonları kaçarken bir trenin
sağ cebimde çekmecem, çocukluk eşyalarım
sol cebimin yırtığından dökülüyor miladı dolmuş
anılarım, kalkanlarım, çoban yıldızım
sonra mendilimden havalanıyor diz dize
biriktirdiğimiz uçurtmalar
bizim için direnmelisin açık yaralarına
çöplüğe bıraktığın martıları toplamalısın
neden hep koşuyor yaşam
oysa gözümün ucundasın
yan yana akıyor damarlarımız
Mediha İstanbulluKayıt Tarihi : 23.1.2017 20:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!