Sonbaharın hüznü siner içimize ve Eylül başlar,
O zaman, mevsim tadında bir şarkı dolanır ağzımızda ve bir ezgi çınlayıverir kulağımızda:
“sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç”
Alışığız aslında “biz, şehir ahalisi” hazan mevsimiyle yaşamaya
“biz, şehir ahalisi, üstü çizilmiş kişiler/ bizimdir yerlere tükürülmeyen yerler” En kaypak ilgiler kuşatır hayatımızı, Korkular kuşanır ucuz cesaretlerle yaşarız..'
“Sarı bir tilkinin dost bakışlarında” esenlik arar, aldanış iklimlerini soluruz.
“Biz, şehir insanları” ayıldığımız nadir zamanlarımız da vardır bizim, O da bir esen yel olur, tez elden rüzgara karışır, hatırlamayız bile.
Aylak aylak dolaştığımız sokaklarda kulaklarımız ne dağa çağıran şarkılardadır ne de ayaklandıran türkülerde, bir sevda türküsü dilimizde o kadar…
Ölümler korkutur bizi, hiçbir bağımız yaşamla kurduğumuz bağ kadar güçlü değildir. Her tıkırtı yerle bir eder bizi, “ yaşamak bir tıkırtıdır” sadece anlamayız bile…
Acılardan neşeler devşirip yaşarız,
“biz, şehir insanları” korkuluklardan medet umar, sırtlanları evlerimizde ağırlarız.
“Biz, örtü sevenler” örtülü yalanlar avutur bizi, karanfil kokulu düşle, peri masalları mutlu kılar bizi. Hesaplar, aritmetik sayılar, bankalar, ahizeler, çekler ve de senetler korur bizi, döviz endeksleri…
Korkuluklar artarak dizilir tarlalarımızda ama; hasat zamanı şahdamarımız koparılır, ölüm kalır ekinlerden payımıza, anlarız; örümcek ağlarından kurulu evimizin değerini, ama yine o, gövdemizdeki hayvan kabarır, örtülü bir yalanla kandırır bizi “biz, örtü sevenler” kanarız biz de…
Kandırılmış gözlerimizle gömülürüz ekranlara,
iğfal edilmiş zihnimizle yoklamaya başlarız tarihimizi, “biz, şehir ahalisi” mazlumların görüntüleri keyif veren bir karşılık bularak yerleşir belleklerimize..
Yine de utanırız bazı zamanlar, Spartaküslerden yana çıktığımız, Cesur Yüreklere eşlik ettiğimiz, Dadaloğlunun heyecanlandırdığı da olur bizi… Filmlerde, şarkılarda, şiirlerde belki de…
“Biz, ucuz cesaretlerin insanları” coşkulu türküler çığırttığımız saatlerimiz de vardır bizim, uygunsuz zamanlarda söylenen…
“Biz, şehrin insanları” sakınırız ölümden, çocuklaşmaktan, uygunsuz zamanlara denk düşer sakınmalarımız…
Ölüm, “geniş kanatlarıyla boşluktan simsiyah” süzülüp üstümüze gelecek korkusu hiç bitmez bizde.
Her tıkırtı defalarca öldürür bizi, ne dağa çağıran şarkılarda kulaklarımız, ne de güvenli mekanlara koşarız. Stadlara, bankalara, plajlara koşarız. Sinemalara, borsalara, barlara…
Bu koşturma bitmez, Kulluklardan özgürlükler devşirerek yaşarız. Demokrat nutuklar atar, kibar sözcüklerle şiddete söveriz. Sözlerimiz, dualara dönüşür korkulu saatlerde. Korkulu saatlerde, kulluklarımız ilahlarımız adedince çoğalır. Helvalardan putlarımız olur, buzağımızla çağırırız yardımımıza; paralarımız, kadınlarımız senetlerimiz neyimiz varsa, noter tasdikli dostlarımızı çağırırız yardımımıza…
Issız yalnızlıklar kuşanırız en sonunda Anlarız, Örümcek ağlarından örülü evimizin değerini yine de uslanmayız.
“Biz, örtü sevenler” örtülü bir yalanla avuturuz kendimizi ve dahi anlarız ki:örtülü yalanlar yaşatır bizi.
Her daim güneşli günler düşleriz ama, güneş korkutur bizi,
“Biz, şehir ahalisi” kendi gölgemiz korkutur bizi.
Kayıt Tarihi : 25.6.2006 12:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
İsmet Özel'in 'Şehrin İnsanı' şiirine şerhtir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!