Yaz kalemim, dilediğin gibi yaz...
Ben, şuan kendimce bir enkaz; ama kim demiş 'Enkaz, kalem tutamaz! ...'
Tutarım, hissederim ve kalemime yazdırırım, yazdırırım ve sana hissettiririm. Bilirsin kelime oyunlarını çok severim; ama Aşk'ın oyunu olmaz! Şakası olur...
Şaka değil mi tüm bu olanlar? Oyun değil, şaka! Şaka...
Nicedir anlatıyorum sana üstüne basa basa...
Kendi enkazımın, karanlığın içinde elimdeki yanmayan bu mumla, zifiri rengindeki kalemimi ve ondan aşağı kalır yanı olmayan beyaz sayfalarımı arıyorum ve onları buluyorum. Gözlerim belki göremiyor karanlıktan; ama gönlüm aydınlık, bak yazıyorum işte sana...
Sanmaki bu söylediklerim şaka...
Nasıl Aşk'ın oyunu yok, şakası varsa; o şakanında tek yeri var, o da ayrılık ve tabii ki terkeden...
Sen, çok şakacısın...
Peki ya ben! ...
Ben, bir labirentin içinde terkedilen...
Ne yana gitsem sensizlik çıkıyor karşıma, soluklanmak için durduğum her yerde de...
Bir o köşede, bir bu köşede...
Kurtulamıyorum, çıkışı bulamıyorum. Yardım istiyorum, sana sesleniyorum, sende sesi bırak onun sedası bile yok. Bu karanlık labirentin içinde bana yol gösterebilecek aydınlık bir delik arıyorum; ama göstereni değil de yol çok...
Yürüyorum, kurtulmak için uğraşıyorum, didik didik ediyorum her bir yanı ve ötelerini...
Bu çabanın kovalamacasında bazen uykuma yenik düşüyor ve kapatıyorum gözlerimi...
Allahtan rüyâmda sen varsın, istiyorum ki gözlerim hiç açılmasın...
Uyanışım ve telaşım...
'Buradan kurtulmalıyım! '
Hani bir çıkışı olsa ve bir kapısı, anahtarı bende olmasa, amenna...
Diyorum da!
Zaten öyle...
Bir çıkışı ve çıkışın kapısı ve anahtarı...
Ama nerede! ...
Kalemim, doğrusunu yaz, beni deli etme sende!
Sende Pınar, sen de!
Çıkış kapısının anahtarı ve tekrar doğuşumun başlangıcı...
İstiyorsan verme kurtuluşumun anahtarını bana, her yanım acıyla dolu bile olsa dayanırım ben buna...
Vurulmuşum ben sana; ne bu Sensizlik Labirent'i ne de alayı toz konduramaz sana olan sevdama ve hiçbir güç karşı koyamaz şakanın sonundaki kavuşmama...
Yer ile Gök bile birgün kavuşacak, kim mâni olabilecek ki buna! ...
Onlar, belki asırlardan öte bekliyorlar bu buluşmayı; ama biz onlardan önce kavuşacağız. Gerçi kim bilebilir ki; belki ben, Yer; Sen, Gök...
Bunun tek anlamı var: Bu şakayı hayatımızdan sök!
Yetti artık...
Daha fazla dayanamayacağım yağmurun senin yerini alıp saçlarımla oynamasına, rüzgarın beni okşamasına ve son vermeli artık benim isyanımla coşan engin sulara...
Özlemim haddini aştı saçlarımla oynayışına...
Bedenim, bir damla su misâli muhtaç senin dokunuşuna...
Denizlerde mecbur artık benim gibi durulmaya...
Şuan durgun olan sadece kalemim, sayfalara bu yazımı yazarken bulunduğum hâlimi de ekledim. Söyle bakalım nasılmış hâlim?
Onun durgunluğunun sebebi sağ bileğimin ağrısı...
Ah be canım, üzme senli canını, geçer elbet sancısı...
Kalemim; arzularımı dile getirenim ve gerçeğin tâ kendisisin. Eee ne de olsa yüreğimin sesisin...
Bitti!
Sayfa topluluğunun sonundayım artık, önceki yapraklara göz atıyorum da, hepsi bir yere odaklanmış, Sensizliğe; darısı, yine siyah kalemimle yeni beyaz sayfalara; ama seninle!
Ve sıra geldi son satırlara, bu geceki duama ve sözleriyle:
Sanmaki sonu gelmiş olan defterim gibi bitik hayâllerim...
Sevdiğim;
Bu, şimdilik son bitiğim;
Ben, şakanı dudaklarında bitireceğim!
03.20
30.12.2005
Orçun~
Urungu ŞadKayıt Tarihi : 2.5.2006 20:38:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!