Bir an gelecek, ve çok özleyeceksin orayı.
Bulunduğun yerleri hatta.
Hatta kaldığın odayı, dolaştığın sokakları, ayak bastığın o toprakları, altında pinekleyip yalnız başına, ara ara hayatını sorguladığın o ağacı...
Hatta kişilik atfedip, bi gece yarısı içini döktüğün duvarları bile özleyeceksin. Hatırlayışlar yüreğini burkacak, hemde nasıl...
Bir fotoğraf ne kadar ağlatabilirse seni, iki katı kadar ağlayacaksın.
Karşılaştığın her türlü şey, yaşadığın falanca olay, hep oraları hatırlatacak sana.
O şehirdeki, o dönemlerini, o anlarını tekrar yaşayamayacak olman, belki tekrar o bölgede bulunamayacak oluşun sızım sızım sızlatacak içerini.
Gelecekteki bütün rüyaların, o şehirden izler taşıyacak.
Bilmiyorum Dilfiruz, maneviyatımın bir bölümünü, hem de koca bir parçasını Bişkekte bıraktım.
Ben mi o şehre hapsoldum, o şehir mi zihnime hapsoldu... Bilemiyorum.
Çok özlüyorum, hemde nasıl...
Koca şehir,
kocamış da yaş almış, yaş alışıyla daha da güzelleşmiş olan görkemli mi de görkemli şehir: Bişkek...
Yapayalnız bir tin daha geldi geçti onun üzerinden,
Yapayalnız ama en az onun kadar da koca: Büyük bir tin, ben, Çepni Serhat.
Çok özlüyorum.
Şayet bir gün benim gibi "ayrılmak zorunda kalacak olursan"
Şimdiden buyuruyorum sana, daha fazla acı çekmemek için bu yazdıklarımı hafızana kazı:
Alıştır kendini ayrılığa.
Telkin et kendine, bu maceranın da bir gün nihayete ereceği gerçeğini, ve kademe kademe de alıştır kendini, düşeceğin bir boşluk olduğuna, yolun sonunda...
Kırgız dili,
Kiril alfabesi,
Rus dili,
Caddelerin kokuları,
Baharın gelişini ima edermiş gibi, bir anda ortaya çıkan, Maksim ve Çalap satan seyyar satıcılar,
Sovyet mimarisi, imaratlar; binalar, evler,
Oş Pazarında, telefonumuzu kaptırdık mı acaba diye arada bir kendimizi yoklatmamıza sebep olan afacan çocuklar,
Saçları kesinkes kısa tıraşlı olan yaşlı kadın grupları,
Cengiz Aytmatov bulvarında, sonbahar ile birlikte yere yaprak döken, her tarafı sapsarı ve tupturuncu kılan ağaçlar,
Meşhur Şavurma dükkânları,
Troleybüsler,
Kirli hava,
Eşrafa çöken yoğun sis, duman,
Vazgeçmediğim, "Lucky Strike çikolatalı" sigaram,
Asli Hedefe Yolculuk adlı kitabımı yazdığım; B blok, 55 ve 22 numaralı odalar,
Hazırlık binasına, yani yüksekokula giderken, yol üstünde, sol tarafta bulunan, şimdilerde adını hatırlayamadığım postanenin üzerindeki kütüphane,
Oradaki, yaşlı ama gayet odaklı şekilde kitap okuyan teyzeler,
A bloktaki kütüphane,
Oraya bağışladığım kitaplar,
İçerideki kantin, oradaki satıcı kız ve kadın...
Herkes... Herkesin sureti, yüzü hatırımda. Her şekil, her yaşanmışlık kafamın içinde.
Trabzondayım, yine uyku problemi çekiyorum, saat 04:12 ve ben, uyumadım, arkada Rondeau: Paula adlı parça çalıyor, yine oraları düşlüyorum.
Acaba benim oraları unutamayışım gibi, daima oraları hatırlıyor oluşum gibi, ben de birilerinin aklına geliyor muyumdur?
Bilinmez.
Oradan ayrıldıktan sonra hiç kimse beni, halimi ve durumumu sormadı.
Üzücü.
Bu denli vakit geçirdiğim bir mekândan, tanıdığım ve vakit bölüştüğüm insanların içinden bir tanesi bile çıkıp beni aramadı, mesaj atmadı.
Gene ben yazdım Bişkektekilere.
İnsanlar gerizekalı, ortalama!
Çokları, gururlarına yediremiyor.
Ahlâkları, görgüleri izin vermiyor onlara.
Eski, küçük kafalı kişicikler.
Neyse, boş verelim.
Şimdi geçiyorum, acıktım, yemek yiyeceğim.
Yemek demişken, Doyum Kebap'ı da unutmadım. Bir de, ekmek yapıp satan bir yer var o restoranın hemen arkasındaki sokakta. İstersen çay da ikram ediyorlar, ekmekleri çok sıcak, pofuduk, tereyağı da katıyorlar ekmeğin arasına istersen eğer. Belki vakitlerin birinde denersin, belki denemişsindir.
Esen kal, sevgilerle.
04:23
Çepni Serhat ÖZTÜRK
18.03.2023
Beşirli, Ortahisar, Trabzon.
Çepni Serhat Öztürk
Kayıt Tarihi : 18.3.2023 04:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!