İçimizdeki Zincirlenmiş kapıları açarken, bizi bekleyen yumruk halinde dört el bileğini tutan kişi sessizce – “ Kol olmaz ise, bilek olmaz” diye düşünür ki… Bu dört yumruk, öyle sıkı sıkı bağlıdır ki yaşama, yaşam ona birlikteliği tattırmıştır. Birinci yumruk, aile bilek koludur… Aile, sevgi, hoşgörü, saygı’yı oluşturmuştur…. İkinci yumruk meslek bilek koludur. İş yaşamının getirdiği risk, çalışkanlık, başarı ve bilgiyi barındırır… Üçüncüsü çevre bilek koludur ki işte …………? ? ? ? ? ? ? ……! ! ! …………. İçine alır. Ve sonuncusu en önemlisidir… dördüncü yumruk kişisel bilek koludur… Hem kendini kapsar, hem ailesini kapsar, hem meslek ve çevresini kapsar…
İnsanın kendisini anlaması ve anlatabilmesi için, yazılı ve sözlü kendini ifade edebilecek yetenek ve becerilere ihtiyacı vardır… Kimliğini tanıması ve bilmesi gerekir.Çalışma tercihi etrafındaki insanların etkisi ile olmayacağı gibi kendi inisiyatifine kalmalıdır. İçinde olduğu durum ile kararları zirveye taşımak ve yaşatmak çabasıyla sağlıklı güneşin parıltısıyla gümüşümsü bilezikler takılabilsin… Engellere odaklanmak yerine Kendini bilerek ve tanıyarak odaklanmayı gerçekleştirmektir…. Sonradan pişman olmamak için, gereken baştan söylenmez.. Mantıklı düşünüldükten sonra yazılı ve ya sözlü birliktelikler yaşanır.
Yaşadığımız ve yaşattığımız durumlar, yaşadığımız ve yaşattığımız duygu ve düşüncelerimiz, Alacağımız veya alamadığımız kararlar korkularımızda saklıdır…. Herkesin fikirlerine saygı duyulması ve yardımsever, paylaşımlar ile birliktelik yolunda yürünmesi ve herkesin bir hikayesi olduğunu unutmadan zarafetçe destek ve çare bulunulmalıdır….
Herkesin hikayesini okumdan sakın geçmeyin. Bu kaleleri, bu kaleler biraz geçmiş, biraz gelecek ve bira da bugün korkuyordur.
BİLGİ
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...