Bazı sözcükler vardır; anlamı kendini aşar. Ağızdan çıkarken o bir kaç harfte kolayca söyleniveren şeyi anlatmaya gelince sıra, dünyanın bütün alfabeleri bir araya gelse yetmez olur çoğu kez. Aşk böyle bir sözdür, emek böyle bir söz. Ben, başka bir sözden dem vuracağım şimdi, alfabeyi yetiremeyeceğimi bile bile...
Birisi yol demeye görsün. Yanımıza azık bile almayı akıl edemeden, nasıl içimiz gider, yoldan önce. Yollara sevdalanırız en çok. Bizi yollara çıkaranlara sevdalanırız, kendimiz bilmesek de... Her yeni kavşakta bulup farklı tadını, virajın henüz göremediğimiz devamında öğreniriz, hayatı. Eldeki verilerimizle henüz bilmediğimiz yere ait tahminler yürütür, oraya vardığımızda ise karşılaştığımız yaşamın sıcak şaşırtıcılığıyla yeniden düşünerek öğreniriz acıyı, tatlıyı, kavramları, hep bir yanıyla eksik kalan; bir türlü öğrenmeyi bitiremediğimiz sevdayı.
Bazen yollarımız kesişir birileriyle. Birisi el verir, hiç ummadığın bir anda. Haydi benimle gel der. Benimle yürü Sen onunla yürürken, o da seninle yürür, ister istemez. Senin öğrendiğin ona yol olur, onun öğrendiği sana. Ancak sanılanın aksine, yollar daha kolay alınmaz hâl böyle olunca. Birbirinin yaralarına dokunarak alır, aldırırsın gerçek yolu çünkü... Yol alırken daha aksi biri oluruz. Daha kırılgan, daha kırıcı. Üstüne üstlük daha bilmiş, daha ukalâ. Hatalar yaparız sık sık. Tamirini düşünürken büyüyeceğimiz hatalar. Bizi var olduğumuz kalıptan daha üst bir safhaya taşıyacak olan kocaman hatalar. Ve kaçınılmaz olarak kocaman bedeller öderiz elbette. Kolaydan öğrenilmez çünkü hayat.
Yaşam sürdükçe yollar da sürüyor. Raylar akıyor trenlerin altından. Ama kaç kişi geliyor bizimle rayların devamında?
Ah çekip de arkam sıra ağlar var
Bakarım bakarım sılam görünmez
Aramızda yıkılası dağlar var
Coşkun sular gibi akıp durulma