Kadın, erkekle bir kavşakta karşılaştı. bakıştılar, koklaştılar, sırnaştılar sonra... Kadına sorsalar, kavşağın adını, karşılaştığı zamanı ve o günü hiç unutmadığını söyleyecek. Erkeğe sorsalar, hatırlamadığını söyleyecek.
Bir kavşakta karşılaştılar. Kadın, erkeği iki memesinin arasında saklamak istedi. Üşümeyecek, görünmeyecek ve kalbinin atışlarını hissedecekti.
Erkek, kadını dev ekran tv'sinin üstüne koyup, yeni rolüne uyacak yüzünü giyindi ve oyuna başladı.
Birinde oyun olan, diğerinde gerçeğin romantik sancısıymış!
Kadın, ona, sözcüklerinin kanıyla doldurduğu kaseleri, aşka olan inancının kalbine damlattığı vahiylerden derlediği ayetleri ve memleketinin dağlarını ve dünlerini ve yaylalarını ve masallarını sundu..
Erkek, ona, yüzünün aynada ve oyunda yansıyan katılığını/yumuşaklığını, kaosunun renklerini, yollarının uçurumlarını, kendisi olan ama hep başkalarıymış gibi göstermeye çalıştığı kahramanlarını sundu.
Birinin oyun sandığı, diğerinin memeleri arasında, fitili ateşe verilmiş bir dinamitmiş.
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir siyah saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
evet öyle oldu kuşatan nesnelerin adıyla ben şahidim :)
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta