Biri Güftelesin Susuzluğumu

Mine Bahçeci
48

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Biri Güftelesin Susuzluğumu

Bûselik bir Taksim’i geçerken zaman
Körlemece öpülmüş caddelerde
mühürsüz gecelerin sofrasını açıyor Beyoğlu
Ulu orta sevdaların saçıldığı İstiklal Caddesi
bir yanda yitik, bir yanda çılgın
biteviye kaynıyor suyu..
Korkuları dinsin diye mi örtünüyor
bol ışıklı gecelerden diktirdiği
kırk yamalı mantoyu?
Yıldızın yıldızı ayarttığı bu saatte
kime, nasıl söylenir
seni çılgınca sevdiğim
bir mahur şarkı gibi içliğime giydiğim?
Çek İstanbul aşkına!
bir kadeh de beni çek, yalınayak, yalınaşk!
Bütün günah boynuma! ..

II-
Kimliksiz balıkçıların oltasında
bir yosma, salınırken Galata
Uğrun uğrun kanıyor
kış yaz yalnızlığına yetmeyen hüznü..
Yazgısı suya kesmiş gemilerse
bilinmez, nereye demirliyor küfünü? ..

III-
Kaç ceviz ağacı direnişte Gülhane Parkında
Nazım’dan beri
Kaçı yıkılmış yaşama
Ama, gizlemiş ölünceye dek
bedenine asılan sırları, sevişleri..
Alıp Varna’ya götürüyor yüreğimi
burun buruna geldiğimiz tramvay
Eminönü’nden topluyorum kendimi..

Çift sıra gerdanlık kuşanmış
boğaza düşüyor gölgem
Gözlerimi kaçırıyor sesindeki bahar
Bir gemi kalkıyor
yırtarak çivitli patiskayı
havalanıyor martılar
“Memeeettt, Memet! ” Kanatları! ..

IV-
Birkaç otobüs boşalıyor Laleli’ye
Ercil yağmalara savrulan kalçalarıyla
teninin özgürlüğünü çalıyor kaldırıma
çığlık çığlığa bir balalayka..

Değirmi umutları asıp omuzlarımıza
Üç kişilik yalnızlığımızda
yüreklerimize üç numara büyük gelen sevdalar
üç ayrı elden çalıyoruz Yenikapıyı
Üç kişiden başkasına duyulmuyor tokmağın sesi
Bir de remilci biliyor içimizden geçenleri
“Yeni kapınız hayırlı olsun efendimiz! ”
diyor, sırıtarak kayıktan
Sırıtıyor, yazgısı tenlerince kara işportacılar
geceye düşmüş incilerce şavkıyor dişleri
Milyon kere hüzün, on paralık da umut açmış gözlerinde
markası (!) beş paraya düşen saatler kadar
çetrefilli yaşamları
tabanları asfalttan akça biraz.

V-
Bilmem ki, alıp getirdi mi Abbas
Tarancı’nın, olmayan ilk sevgilisini Beşiktaş’tan
yaşayabildi mi yıllar sonra şair
gençliğini yeni baştan? ..

Akşamı ha vurdu ha vuracak zaman…
Üç yalnızlık gölgesiyle vals ediyor sahilde
nakaratını yaşarken geç kalmış kaçamakların!
Üç damla yaş düşüyor surların sularına
üç parça aşk üşüyor! ..

VI-
Bir göz kırpımı sevdalık
iki yaka arası
Tek yırtmaçlı bir etek İstanbul’un belinde
vardiyası yitik şarkılardan beslenen Haliç
Yıldızlarsa, utançsız girmiş koynuna…

VII-
Hangi kızın zifaflı sabahı
yüzüme çaldığı gün
Bir bir açıyor eli
yeminli düğmelerimi
Çimdiriyor
künyesi tarçınlı anılarımı
yosunlu suyu
Biri uçuyor, öteki konuyor martıların
Bir erik dalında kamaşıyor yazarın düşleri
Peki ya yıllar önce
Pierre Loti’nin Haliç’e karşı
tek şekerli bir sevda mı
sade bir kahve miydi içtiği?
Ya, mezar taşlarında açan tek kişilik anılar
hangi yarım sevdayı susuyor
hangisini döllüyordu çimlere şimdi?

VIII-
Rengini boşa arıyordu Haliç, boşa!
Ne sen dönecektin bana, ne de sular rengine…
Biliyordum, bitecekti bu ayrıksı sevda
Bundandı işte
eksiksiz bırakışım gözlerimi gözlerine!

IX-
İnce sızı bir akşamı örtünüyordu Sultanahmet
Tararken yitikliğimizin saçlarını
Dualar nece okunuyordu burda
Ölüce mi konuşuyordu
putlaştırılmış taşlar?
Ya şimdi neyin diyetiydi bu
Bir sandalın züğürt gözlerinde aradığım Temmuz
Uydurma bir dervişin
Semaı’nda dönüyorken sensizliğim

Sevgilim!
hiçbir dudaklık vermiyordu ki nargilesinden
dudaklarındaki tadı…

Şaraplı sarhoşluğunda yitmişti gölgesi insanlığın
küflenmiş tövbeleri çarmıhta..
Tömbeki kokularıyla kundaklanıyordu gökyüzü
sevildiğince sevmiyordu hiçbir sevgili
Ne çok eskiyordu insan kendi kendine
Ben bile tanıyamıyordum yalnızlığımın rengini...

X-
Hiç büyümeyen bir çocuktu Kasımpaşalı şoför
sigortalı taksisiyle kostakça
bulvarlara saçarak düşlerini
üstüne üstüne atlarken ölümün! ..
Gedikli dişlerinde
Akdeniz’in tuzlu suyu kamaşıyordu
anlatırken Mersin’i
Acılarına dikiş atıyordu kendince
çiçek buketlerince solan yürek darbukası..
Yanılmış bir yaşamın, yırtılmış fotoğrafı düşüyordu
dikiz aynasına!
Gördüğümü bilmiyordu cebindeki yarayı
Gülüşüyle, uçurumlara savrulurken gölgesi …

XI-
-Nasıl özlemedin sevgilim, nasıl!
Dudaklarını delice öpen dukaklarımı?
Kim kimsem mi vardı
sabahımı uyaracak teninden başka!
Boğuldu suskunda
zilzurna kokuna deliren tenim! -

Hangi yolun sonu çıkıyor ötekinin başına?
Kimse beyazını bölüşmüyor kimseyle!
Biri güftelesin susuzluğumu, Tanrı aşkına!

İster Yeşil/köy olsun, ister Sarı/yer sonu! ..
Ki kalmadı artık kıymeti harbiyesi yaşamın
Öpsün şimdi keyfince akrep yelkovanı
Eksik kalan sevdalarla yüzleşeceğim..

Ey! Soluğuna yangın düşürdüğüm
her semtinde ayrı bir rayiha tütsülenen şehir!
Benden de esrik bir anı kokacak mı koynunda?

Vay bana!
Ben ki, ağıtsız şiirler yazacaktım sana
Can yeleğim gökte yırtılmasa!

Mine Bahçeci
Kayıt Tarihi : 21.11.2007 22:57:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Yaşar Aydın
    Yaşar Aydın

    tek kelimeyle harikaydi...kutlarim

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Mine Bahçeci