Biraz daha zaman…
Sana mı, yokluğunun sancısının dinmesine bilmeden, biraz daha zaman…
Hiçbir acı sonsuza kadar sürmez. Ama hep aynı handikap içinde de devam etmez hayat. Özledim demek bile bir mühür olup insanın diliyle gırtlağı arasına vuruluverir bazen. Yutkunmanın ne zor olduğunu anlarsın böyle anlarda. Çarmıhındaki İsa gibi bir daha yaşamaya bile fırsatının olmayacağını bile bile kopamadığın düşlerle yumarsın gözlerini geceye. Geceler nankördür. Önce uykularını, sonra sesini çalarlar. Suskunluğunun boşluğunda sesinin yitikliği doğacak güneşi bekler, feryat figan göstermek için kendini. İlk ışık huzmesinde gözlerini, kulaklarını tıkar duymazsın bile kopan çığlıkları. Konuş sevgili…
Bana beni değil, bana bizi değil, bana seni anlat.
Sen ki yarattığım dünyanın hakimi… As, kes, yargıla beni. “Biz” olmayı beceremez hale geldik. “Ben diye başla cümlelerine. Sonra “sen de, tut omuzlarımdan silkele. Kendimi kaybedeli çok oldu. Sana geleyim. Kadıköy sahilindeki yılların yitik mektubunu arayan martılar gibi telaşlı, ürkek… Serzenişlerime aldırma. Paranoyalarım prangam. Yıllarca usanmadım sürüye sürüye bir kambur gibi taşımaktan. Biraz daha zaman…
Aşk ya yenileyecek kendini sil baştan, ya da son nefesinde bir göz kırpacak utanmadan. Aşk utanmaz sevgili… Çıplaklığın en suçlu halidir o. En büyük günahların temeli.
Konuş sevgili…
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta