Bulutlar prangalarını çözmüştü yağmurun. Gökten boşanırcasına yağıyordu. Arada öfkeyle, arada gülümseyerek. Sokaklara çıkmıştım yapayalnız. Saatler kaça koşuyordu bilmiyorum. Berbattım. Şemsiyesiz dolaşıyordum hüznü. Yalnızlık avurtları çökmüş bir ihtiyar gibi peşimi bırakmıyordu. O mu yalvarıyordu bana, ben mi? Bilmiyorum. Bildiğim… Ay biraz gizlenmese… Ay biraz kırsa zincirlerini… biraz aydınlatsa gecemi…
Sokaklar soğuktu. Diz çökerken boyaları dökülmüş bir zamana, sen yoktun. Yokluğuna sarıldım. Yağmur yağıyordu. Şemsiyesizdim. Adressiz bir şarkı kulaklarımda dağılıyordu. (Az ötemde dipsiz kuyular peşkeş çekilmiş topal bir kedi ağlıyordu) . Biz seninle tanışırken de böyle çalıyordu bu şarkı. Ne olur şarkı sussa biraz… (Gece, sefil bir Anadolu kasabası, ben gaz lambasının titreyen gölgesi) Bu şarkı çalmasa biraz…
Kalkıp kaçacaktım, bir kuş gibi uzaklara uçacaktım. Takatim yoktu…
(Şimdi anlıyorum. Sen kır çiçeklerinde beyaz bir kelebek, ben peşine koşturan yaramaz çocuk. Şimdi anlıyorum. Seni nasıl sevmişim böyle) .
Yağmur dinmiyordu. Suretin görünüyordu yağmurda. Bir geliyor bir gidiyordu. Biraz daha kalsan. Biraz daha gitmesen. Terk etmesen beni. Sığınsam gözlerine. Soluğunda ısınsam…
Sonra gece öyle sessizdi ki. Adını bağırsam bütün kent uyanacaktı. Yağmur dinmiyordu. Ama sen. Sen gitmesen…biraz daha kalsan...Isınsam soluğunda.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta