Bilesin ki!
Hâlâ bıraktığın yerdeyim bebeğim.
Giderken kapıyı vurmuş olsan da!
O ilk seni öptüğüm caddede beklemekteyim…
Kaç zaman oldu hatırlayamadım…
Kaç defa ölüp ölüp dirildim!
Kaç Nisan yağmurları geçti aradan,
Kışları olduğu gibi yağmurları da sayamadım…
Beklemekten yorulmadım inan!
Umutlarım bitmedi.
Sarhoş gecelerimde bile;
Dilim sana bir defa dahi küfretmedi…
Elime el değmedi bebeğim,
Gözüme göz ilişmedi yokluğunda…
Seni seviyorum, dedirtmedim kendime.
Umutla beklediğim yarınlarda…
Saçım, sakalım uzadı, gömleğim kirlendi…
Yakamoz saçların ise hayalimden hiç gitmedi.
Sen benim ruhumdasın, benliğimdesin…
Biliyorum bebeğim… Biliyorum…
Bir gün bana geleceksin…
Kayıt Tarihi : 18.8.2008 06:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
BIRAKTIĞIN YERDEYİM Gelmeyeceğin zaman, tüm zamanlar… Bile bile bunu umudumu yitirmeden bekliyorum. Dedim ya işte, bıraktığın yerdeyim… Biliyorsun! Giderken hiç olmadık anda, olmadık bir nedenden dolayı gitmiştin… Konuşmadan ve birden. Kapıyı vurur gibi! Anlatmamıştın gidişini. Neler olduğu hâlâ aklımda soru işaretidir. Bilesin! Zaten zordu bizimkisi… Hani hep derim ya; Benimseme, kabullenme, vazgeçmeme, pişman olmama vs vs vs.. meselesi işte… Sen sanırım bunları beceremedin… Sevmek nedir? Aşık olmak, düşünmek, özlemek, hissetmek, arzulamak falan falan falan işte… Sınırsız koşulsun birisinin olmak… (Değil mi?) Bir çiçeği yada yeni elbiseni sevmek gibi değil. O rengini beğendiğin ruj gibi de değildir sevgi… Ruhunu, hayallerini ve bedenini teslim etmektir sevdiğine… Gelmeyeceğin zaman, tüm zamanlar… (Olsa da!) Beklediğim zaman, tüm zamanlardır… (Benim!) Hani “çıkmayan candan umut kesilmez” diye derler ya; işte öyle bir şey benimkisi… Diye not düşmüştü şiirinin yanına şair! Ve bir deniz kıyısında hayal ederdi hep sevdiğini… Bunu sık sık yaptığını biliyorum… Sabah melteminde savrulan saçlarını hayal ederdi Anka kuşlarının koruduğu Kaf Dağının ardındaki Periyi… Belki de o kadar uzak hissediyordu, belki de Pluton’dan geldiğini düşünmekteydi… Kim bilir! Sarhoş olmak istiyordu. İçkiyi sevmiyordu… Sigara için ise öylesine bir çaresizlikte duman soluması. Derdi… Ama her ikisini de çektiği ruhsal acıyı fiziksel acı olarak bastırdığı için ilk sarıldığı bunlar olurdu… Ruhunu ve benliğini bu kadar esir alan: Kimdi bu? Kendini bilmeyen sevgili… Bilseydi keşke bu kadar sevildiğini! Keşke! Keşke işte. Koca bir keşke! Beş harfle yazılabilen küçük ama ömür kumarında restleşilen bir kelime; keşke! Yalnızlığı ve hüznü yakıştırmasının nedeni de belki buydu kendine… Ya o ya ben derdi hayat felsefesinde… “O” derdi. Çünkü o tekti. Ondan başka sevgi için bir örnek daha yoktu… “Ben” derdi. Çünkü kendinin, o olmadan olamayacağını biliyordu… Bunun için de hep orada yani onun bıraktığı yerde bekler durur…
Bilesin ki!
Hâlâ bıraktığın yerdeyim bebeğim.
Giderken kapıyı vurmuş olsan da!
O ilk seni öptüğüm caddede beklemekteyim…
Kaç zaman oldu hatırlayamadım…
Kaç defa ölüp ölüp dirildim!
Kaç Nisan yağmurları geçti aradan,
Kışları olduğu gibi yağmurları da sayamadım…
Bilesin ki!
Hâlâ bıraktığın yerdeyim bebeğim.
Giderken kapıyı vurmuş olsan da!
O ilk seni öptüğüm caddede beklemekteyim…
Kaç zaman oldu hatırlayamadım…
Kaç defa ölüp ölüp dirildim!
Kaç Nisan yağmurları geçti aradan,
Kışları olduğu gibi yağmurları da sayamadım…
Sayfanızı ziyaret etmek ve güzel şiirinizi okumak keyifliydi...kutluyorum.
TÜM YORUMLAR (7)