Demek ki bir şairin
Sabrının son dervişi de öldürülmüştür
Kan sızmak üzredir harflerin arasına
Ateş birkaç damla ihanet tebessümü
Bir kuyudan su çekmeyi bekleyen
Bahçıvanın rüyasında bir kalem
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Süveyda
Bir sessizlik çökerken gün batımına,
Adını fısıldadım rüzgârların koynuna.
Sevdan usulca sızdı kalbime bir gün,
Ve o gün, dünya daha bir güzeldi benim için.
Yüzündeki tebessüm, baharın ta kendisi,
Gözlerin huzurun en derin deryası.
Bir çiçeğin ilk tomurcuğu gibi narin,
Baktıkça kalbimde filizlendi en saf sevgin.
Konuşmazdım çoğu zaman, anlatamazdım,
Dilime değil, kalbime saklardım seni.
Zira bilirdim; bazı sevgiler sessizdir,
Ve sessizlikte büyür en büyük sevdalar.
O tebessüm vardı ya, o tebessüm Süveyda,
Dünyayı unuttururdu bana.
Her gülüşün, kalbimde bir ışık yakarken,
Bir gün söneceğini nereden bilebilirdim?
Kalp güzelliğin vurmuştu ruhuma,
Sanki melekler iz bırakmış yüzüne.
Ama hayat ayrılıklarla dolu bir yol,
Senle varmak istediğim o düş şehirleri,
Çözüldü ellerimden, tek tek kayboldu.
Bir vedanın kıyısında bekler gibi şimdi,
Hatıraların yankısı, vurur geceme.
Dün ellerimde tuttuğum o sıcaklık,
Bugün soğuk bir rüzgâr gibi eser içimde.
Ne sen suçlusun ne de ben,
Bazen yollar ayrı düşer; hikâye böyle biter.
Ama sevgi dediğin şey bitmez Süveyda,
O bir hüzünle dursa da kalpte,
Bir nefes gibi taşınır, ölene dek gizlice.
Şimdi yüzünü hatırlıyorum,
O sonsuz tebessümü ve derin sessizliği.
Adın bir duadır dilimde,
Ve kalbimde kalan en güzel hüzündür seni sevmek.
Süveyda…
Gözlerin hâlâ aklımda,
Ve sevdan,
Ömrümün en uzun sessizliği...
Gönül sayfasına destursuz girilmez...
Bahçıvan rüyasında kalem mi görmüş .
Şiir,İslami şuur ve mananın hülasatül hülasa edilerek en veciz bir tarzda ifade edilme şekli ve şair de, bu şuur ve mananın aynası ve de naşiri demektir. Gerçek bir şair, fani mahbubların hublarıyla ne kalbini ne de aklını asla meşgul edip, Rabbinin kendisine verdiği bu müstesna kabiliyeti neticesi azap ve ikap olan şeyler için heder etmez.
Ne mutlu, kendisine lütfedilen bu özel istidadı insanlar, hususan da müslümanlar için en hayırlı ve maslahatlı hizmetlerde istimal eden şuurlu şairlere.
başarılarınız daim olsun üstad
demek ki bir şairin ruhunun son yangını söndürülmüştür derken sanki şunu söylüyor normalde şairin yangını kolay kolay sönmez ama iş öyle hadde gelmiş ki gerisini siz düşünün
Demek ki bir şairin
Sabrının son dervişi de öldürülmüştür
Ne güzel dizeler hocam... diyecek söz bulamıyorum...Yüreğinize kaleminize sağlık..
saygılar.
şairin ruh yangını sönerse şairliği biter.
çok güzel tesvir edilmiş.
saygılarrr...
Kan sızmak üzredir harflerin arasına
Ateş birkaç damla ihanet tebessümü
Bir kuyudan su çekmeyi bekleyen
Bahçıvanın rüyasında bir kalem
Bir zambağın hercai yapraklarına
Sen vefasız bir bahar kelebeği
Sen sadakat bilmeyen yapmacık bir Leyla’sın
Diye yazmak üzredir
Demek ki bir şairin
Ruhunun son yangını da söndürülmüştür.SELAM,SEVGİ VE SAYGILARIMLA...
sevgili hocam siirlerinizi okudukca kendi bicareligini anlayan bir siir yolcusuyum kazakistanda cevre muh okuyorum ailemden ulkemden uzakta sadece siirle(sizin sirleriniz) avunuyorum.iyi ki varsiniz
betimlemeleriniz çok güzel...
Bu şiir ile ilgili 28 tane yorum bulunmakta