Üzerinde sarmaşık ve dolunay şuaları
Saçlarında gece güveleridir yakamoz
Kulağımda çınlayan
Tren ve like'ları
Dindiren
Bir panzehir
Dudağının tarantelinde
Yanaklarında damlaların okşanası akisleriyle
Benim Pekinlerimi bilmeden
Kırlangıçtan bir efsaneyi
Büyüyen gözbebekleriyle,
Kafiyeleriyle anlatır
Pas tutmaz şimşeklerin
Tedbirsiz baykuşlarıyla
Tenha cümbüşlerini saran
kara perilerden
Bir gizemi söyler belki; dalgalanan safirleriyle
Binlerce deniz derinliğinde
Bir gaga delişmenliğinde..
Bir pagan kirişinin kırıldığını
Duyar gibi oluruz
Çadırların uzağından
Benim tekno-totaliter şehrimi
Kanayan raylarımı
Biyonik gözbebeklerimi bilmeden
Belki vageçer de
Anlatır uzun uzun nasıl kurtulduğunu ;
Yanakları dolgun ve kırmızı
Nebî bir peygamberin! elinden..
Destanları zor zapt eden
Atları uyutan beyaz teniyle
Gözlerini her yumduğunda
Güneş çubuklarını
Bir jabbah zehri gibi kesen
Yiğitlerin kılıcı parlar
Belki usanır tenine süründüğü otlardan
Damlalar saydam nüveleriyle sırtından uçuşur
-Sesimi duyar o
Sabahleyin tüm çocukları toplamış şiirler söylemiştir
O serkeş ve
Bütün seherlerden sonra gelen
Dağınık zülüfleriyle
Hiçbir bahçeye sığınmamıştır bu göletten başka
Hiçbir güneşe yeltenmemiştir kurutmak için
Saçlarını
Her gece incilerini manolyayla yıkamıştır
Belki bir düş
Bir esâtir.
Dudağının tarantelinde
Bir panzehir
Bilmeden benim kapsüllerimi
Muhteşem tuvallerden aldığım intikamı
Caravaggioyu
Yaman gümüşlerle diktiğim mekikleri
Bilmeden
Belki vazgeçer de
Nasıl kurtulduğunu anlatır
Bağrı gürbüz, atı yağız, gümrah bir topaldan..
Destanları zor zapt eden
Atları uyutan beyaz teniyle
Yeri sarsan davullardan uzak
Bütün ıtırşahilere yakın
Yüzen yakutlarıyla
timsah dişlerinde…
Adlarını ondan öğrendiğim yıldızlardan önce
Başlar aydınlanmaya mavi damarlarından
Üzerinde sarmaşık, dolunay şuaları
Uçup duran sungurlardan
Tenine süründüğü otları da bırakır suya
Hiçbir güneşe yeltenmez kurutmak için saçlarını
Belki birazdan bana bir rüyasını resmeder
Bir gaga delişmenliğinde, binlerce deniz derinliğinde
Bir ‘’güzel’’ gözlerini her yumduğunda
Omuzlarından düşen bir geceyi anlatır
Anlatır
dolunayda çakal yelesi okşayan
kartalın gölgesini
Anlatır
Nebî peygamberleri !
Çağı
sırtlamış kaplumbağayı
Denizlerin heyulasını
Balkıran yıldırımlara kanat geren
Kırlangıcı
Gözlerini büyüterek bir
Esâtiri
Anlatır
Beni anlatır sonra
Sonsuza kadar
Kendi kuyruğunu
Yemek isteyen bir yılanı*
Platinlerle ördüğüm
Gümüş halatlarla gerdiğim
Mekiklerimi bilmeden
Bilmeden totaliter şehirlerimi
Kanayan vagonlarımı bilmeden...
Kayıt Tarihi : 23.5.2024 07:55:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
* ''sonsuza kadar kendi kuyruğunu yiyen yılan''(alıntı) ''predestination'' filminde geçen bir cümle..
![Aykut Saka](https://www.antoloji.com/i/siir/2024/05/23/bir-zaman-kackininin-antik-cagli-bir-flortu.jpg)
TÜM YORUMLAR (1)