Doğum günü
Genç kadın evlilik için çok zor vermişti kararını o yüzden biraz geç evlendi.Öyle mutluyduki önceleri her şey mükemmel gidiyordu.Allah ona nur topu gibi bir erkek çocukta vermişti.Okadar seviyorduki oğlunu
onu koklarken öyle çekiyorduki içine sanki bir daha koklayamayacakmış gibi çalıştığı için her hafta sonu oğlunu parka götürüp seyretmek ona büyük bir zevk verirdi.
O gün annesini oğlunu alıp parka gitmişlerdi.oğlu orada oynarken o annesiyle bankta oturan yaşlı bir karı kocanın yanına oturup sohpet etmeye başladılar yaşlı adam kızım sen namaz kılıyormusun
diye sordu sohbetin ilerleyen zamanlarında. oda hayır dedi... o zaman başla kızım namaz çok önemli dedi yaşlı adam. adamın anlattıkları onu çok etkilemişti.O akşam namazına başladı hiç vakit kaybetmeden ertesi günün gecesi yaşlı adam ve karısı onlara misafir oldular.hoş sohpet güzel geçti geceleri yaşlı adam evden çıkarken onlarıda davet etti ertesi haftada onlar misafir oldular yaşlı adama fakat kızın istanbul gibi bir şehirde bu evin döşemesi dikkatini çekmişti.
.eski osmanlı evlerini andırıyordu.yinede cesaret edip bir şey soramamıştı kırılacaklar diye karısı zaten hiç konuşmuyordu.Dilsiz her halde diye düşündü.Hem yaşlı adamın sohpetleride çok güzeldi.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...