Sayın Mühittin Karahan,yüreğinize sağlık. Yorumunuz beni anılarıma götürdü.
Vatan sevdası varsa yüreklerde korku bilmezdi çocukluğumuz ,unutulmaz o bolluk ve bereketli zamanlar.
Köy Enstitüsü şerbeti içmiş öğretmenlerin elinde geçtik.Kırsal bir mezre iken,bağ bahçe ,bostan ve meyve ağaçlarıyla bolluk içinde büyüdük.Kasabadan köyümüze keşfe gelen kaymakam ve hakim,bahçemizde yetişen sarı sarı renkli mis kokulu kocaman elmalara aşık olmuşlardı.Günde çuvallarla bahçeden toplanan taze fasulye,kiloluk kızıl kızıl domatesler,kocaman mor patlıcanlar,yeşil yeşil tatlı biber,elimizi bile acıyla kıvrandıran isot denilen acı biberler,kocaman yeşil kabaklar,eşeklerle kasabaya taşınır, kasabadaki hanımların yemek sofrasında misafirlere yemek olurdu.
1950'li yıllardı,yazın kuruyan derenin önüne set çekilir, ark ve kanallarla su bahçe ve tarlalara verilirdi.Allahım yol boyuna kadar gelmiş kavun karpuzları kimse koparmazdı.Bir bolluk bir bolluk vardı ki,kimse artık kasabaya gitmezdi,Yumurta,tavuk ,bal,un,tereyağ,peynir ,çökelik,ayran köyden,...çiftçi daha ne isterdi ki?
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.