Her zaman olduğu gibi yine acelecilik yaptım ve sabahın yedisinde feribota bindim. İninceye kadar iki saat yolum var. Biraz kestirsem iyi olur da ne kadar uykusuz olursam olayım uyuyamam ki. Yanıma kitap almayı da aklıma getiremedim. İnternetten kitap ya da gazete okumak veya sosyal sanal alemde dolaşmak için de paketim bitmiş. Yenilenmesi için sadece bir günüm var. Bu nedenle ek paket almak da gereksiz gibi geldi. En iyisi yazmak. Allahtan telefonumun şarjı dolu. Gittiğim yerde boşalırsa doldururum yine.
Yazayım da ne yazayım. Bir konu lazım. Derken feribot hareket etti. Denizin içinde hareket halindeki gemilerin ışıklarının oluşturduğu yakamoz harika. Hava hala karanlık. Kıyıdan ayrılırken İstanbul'a doğru baktım da ışıl ışıl. Uzaktan Sultanahmet camiinin altı minaresiyle birlikte o muhteşem hali görünüyor. Atalarımız ne miraslar bırakmış bize giderken geride. Bizim torunlarımız da bizim bıraktığımız mirasla gurur duyarlar mı acaba...
Bu arada gemi ilerliyor yavaş yavaş karanlıkların arasında. Uzaktan bir adanın ışıkları görünüyor denizin ortasında karanlıklar içinde parlayarak. Gökyüzüne doğru baktığımda seher vaktinin alacalı aydınlığı görünüyor. Belli ki hava kapalı. Bulutlar güneşin günü aydınlatmasına engel oluyor sanki. Ortam karanlıktan alaca karanlığa doğru evriliyor yavaş yavaş.
Allah'tan gemimin sol ön kenarında pencerenin yanında oturuyorum da dışarıyı seyrediyorum kafamı kaldırıp telefondan ara ara. Üçlü koltuktayım ve yanımdaki iki koltuk da boş. Bu da her zaman nasip olmayan güzel bir şans.
İki geminin ışıkları yansıyor tam ufuk çizgisinde. Aklıma ortaokulda coğrafya dersinde dünyanın yuvarlaklığını anlatmak için verilen örnek geliyor. Ufukta bize doğru gelen gemimin önce direkleri sonra gövdesi görülür.
Bu arada ortam yavaş yavaş aydınlanıyor. Deniz sakin. Gemi ağır ağır yol alıyor. Birden ... diye devam eder ya romanlarda içinizi ürperten kelimeler. Yok çok şükür biz hala sakin ilerliyoruz.
Zamanın akışına şahit olmak ve yaşadığın anı yazıya dökmek. Güzel bir duyguymuş aslında. Bunu ara ara yapmalıyım. İnsan yaşadığını, bu muhteşem Evren'de var ve yaratılmış muhteşem bir varlık olduğunu hissediyor. Ve bu varlık her an yok olmaya mahkum.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta